18. BÖLÜM

1500 Kelimeler
Hira sabah uyandığında Mircan'ın yanında olmasını bekliyordu ama yoktu ve bu hayal kırıklığına uğramasına sebep olmuştu. Mircan'ın ona konuşması için bir şans vermemesi yetmiyormuş gibi bir de konağa gelmemişti. Üzerini giyip salona geçtiğinde koltukta yatan Mircan'ı görmeyi beklemiyordu. Yavaşça yanına gidip bir müddet yüzünü inceledi. Ne kadar güzel uyuyordu, içindeki yanına gidip kıvrılma isteğini bastırarak hafifçe omzundan dürterek uyanmasını sağladı. Gözleri birleştiğinde, Mircan ona kısa bir süre baktı ve arkasını dönüp uyumaya devam etti, bu fazlaydı işte resmen Hira'yı görmezden geliyordu. Bu kez sinirlenmişti, omzundan sertçe çekti. Mircan yere düştü ve sinirle gözlerine baktı ardından kalkıp hiçbir şey demeden salondan çıktı. Hira da vakit kaybetmeden peşinden gitti. Mircan çoktan banyoya girmişti, Hira acaba yine kilitledi mi kapıyı diye düşünürken kafasındaki soruya cevap vermek adına kolu indirdi ve kapı açıldı. Hiç düşünmeden içeri girdi, Mircan traş oluyordu ve geldiğini umursamadan işine devam ediyordu. Hira artık patlamıştı, buradan öteye kaçacak yeri de yoktu "Neden kaçıyorsun?" diye sordu ama sormaz olaydı. Mircan delici bakışlarını gözlerine dikip ardından yüzünü inceledi ve konuşmaya başladı. "Kaçma işlerini sen iyi planlıyorsun." "Bak Mircan." "Açıklama istemiyorum, şimdi çık!" "Çıkmıyorum." "Zorla mı çıkartayım yani?" Hira'nın "Sıkıyorsa dene." demesiyle onu kolundan tuttuğu gibi kapının dışına fırlattı. Hira yere düşmekten son anda kurtuldu, başını kaldırıp yüzünü kapatan saçlarını kulaklarının arkasına hapsetti ve "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" dedi, Mircan daha dikkatli yüzüne bakarak "Kim tokat attı sana?" diye sordu. "Analığın." "İyi yapmış ellerine sağlık." dedi ve banyodaki işini halletmek için tekrar girdi. Hira bu kez arkasından gitmedi, eh eğer o, Hira ise bu iş böyle kapanmazdı. Salona geçtiğinde Ayşe kahvaltıyı hazırlıyordu, Hira onun tepsiyle getirdiklerini masaya koymasına yardım etti ve işi daha çabuk bitti. Ayşe çayı almaya gittiğinde Hira çoktan masaya oturmuştu, bir yandan tabağına kahvaltılıkları koyuyordu bir yandan açılan kapıya bakıyordu. Mircan yüzündeki aynı soğuklukla salona girerken bir yandan da ceketini giyiyordu, Ayşe elinde çayla geldiğinde Mircan "Bana doldurma Ayşe ben yemeyeceğim." diyerek çıktı. O dakikadan sonra yiyeceği her şey daha başlamadan Hira'nın boğazına düğümlenmişti, zar zor bir şeyler yiyip çardağa çıktı ve kahvesini içmek için Zişan'ı bekledi. *** Mircan Zişan'ın peşine takılan adamı ilk önce buna pisman etti. Hatta biraz da ileri giderek babasına eğer yanlış bir şey olursa hesabını kimsenin ödeyemeceğini net bir şekilde söylemişti. Daha sonra soluğu hava alanında aldı, İstanbul'a gidip biraz kafasını toparlayacaktı. Yıllar sonra ilk kez bir kadın onu heyecanlandırmaya başlamıştı ve o da harekete geçen tüm hücrelerini uçamadan parçalamıştı. O adamla görüştüğünü görenler olmasa belki de şimdi o şerefsizle gitmiş olacaktı, çıldırmamak elde değildi. O pisliği biraz daha benzetemediği için şimdi çok pişmandı... Hira, Zişan kahvelerle geldiğinde internetten geziniyordu. Hesabında ne var ne yok, bakınıyordu. Uzun bir süredir hiçbir şeyden haberi yoku. Hafta sonu da Melis'in düğünü vardı. Hazırlıkları gün be gün sosyal medya hesabından paylaşmıştı. Hira'nın günler sonra evine gidebileceği düşüncesi içini coşkuyla dolduruyordu. Kahveleri içerken Ayşe de yanlarına geldi. Köşede duran pufa oturduğunda gözlerini hayretle Zişan'a doğru açarak "Ağam neden o kadar bağırdı sabah?" diye sordu. Hira ise merakla Zişan'ın ne diyeceğine odaklandı. Neden bağırmıştı ki? "Şey..." dedi ve Hira'ya bakarak devam etti. "Annemle tartıştı." Hira, boş bulunarak "Neden?" diye sordu. Zişan "Dün sana hani..." dedi ve sonunu getiremedi. Onun yerine Hira "Tokat atmıştı." diyerek tamamladı. "İşte o yüzden, biraz kızdı anneme." 'Demek kızdın he ağam bir de iyi yapmış diyorsun.' Çoktan iç sesinin derinliklerine dalmıştı. *** Mircan iki gündür eve gelmiyordu ve bu durum Hira'yı fazlaca sinir etmişti. Onunla yüzleşip sakinleşemediği için de bir türlü rahatlayamıyordu. Mircan'ın gelmediği yetmiyormuş gibi bugün Hira'nın İstanbul'a gitmesi gerektiğini bildiği hâlde ne arıyordu ne de soruyordu. İç sesi hiç susmadan konuşmaya devam ediyordu. 'Eh, Mircan Ağa ister gel ister gelme, ben de tek başıma giderim...' Hira ancak dans ederek sakinleştiği için gün içinde saatlerce seans yaptı. Bu seansın yalnızca birine Ayşe ve Zişan da katıldı. Son seanstan sonra onlar dökük ve viran otururken Hira salsa müziği açarak salsa yapmaya başladı, hiç durmadan saatlerce dans edebilirdi yoksa başka türlü asla sakinleşemezdi... Ayşe oturduğu yerden zorla kalktı ve Hira'nın önüne geçerek onu durdurup konuşmaya başladı. "Gelin Ağam Hasan abi seni almaya gelmiş İstanbul'a gidecekmişsiniz, bir saat içinde çıkmamız lazım dedi." Kendisine gelen mesajı olduğu gibi Hira'ya aktarmıştı. Hira şaşkınca "Tamam." dedi, demek ki unutmayacak kadar ilgili, gelip kendi almayacak kadar da duyarsızdı. Kizlar ona valiz hazırlarken o duş alıp üzerini giyindi. Son olarak düğünde giyeceği elbiseyi de koydu, eğer Mircan Ağa çevresinde bir yerlerde olursa bu elbise onu delirtecekti. *** Hira Hasan ile birlikte İstanbul'a indiklerinde çıkışta lüks bir araba onları karşıladı, ilk önce onu kokusunu bile özlediği evine bıraktılar ve ardından gittiler. Hira eve girdiğimde saat üçe geliyordu, sürpriz olsun diye annesini aramamıştı ama şu an aramış olmayı diledi çünkü evde kimse yoktu, annesini aradığında kuaförde olduğunu ve saçının boya yapıldığını söyledi bu demek oluyordu ki eve gelmesi en az iki buçuk saatti. Hiç düşünmeden garaja indi ve arabasını aldı ardından salonun yolunu tuttu, ayağının tozuyla seansa girdi ve bu duyguyu ne kadar çok özlediğini anladı, elindeyken kıymetini bilmediği için kendine kızdı. Oysa ki ne kadar da kıymetli bir hayatı vardı. Salonda saatin nasıl geçtiğini anlamadı, eve döndüğünde saat sekize geliyordu, Şule kapıyı açtığında önce sıkıca sarıldı ardından "Hey millet ben geldim!" diyerek salona girdi ve o şekilde girdiği için pişman oldu. Çünkü sevgili ağası salonun baş köşesine oturmuş ailesiyle muhabbet ediyordu. Kısa ve imalı bakışların ardından herkese sımsıkı sarıldı ve abisinin yanına oturup kolunn altına sıvıştı. Levi de sıkıca sarılarak kardeşine karşılık verdi. "Hızına yetişemiyoruz Hira Hanım." diyerek saçını çeken abisinin karnına hafif bir yumruk atarak "Gitmediğim yer kalmadı, seansa bile girdim." dedi ama gözleri Mircan'daydı nasıl bir tepki verecek merak ediyordu. Fakat onun gözlerinde hiçbir ifade yoktu. Şule akşam yemeğinin hazır olduğunu söylediğinde hep beraber güzel bir akşam yemeği yediler. Kahve içmek için salona geçildiğinde Hira, düşünmeden kendini yıllardır huzurla yattığı yatağa atmak için odama çıktı, çok geçmeden annesi de ardından geldi, önce sımsıkı sarıldı ve saçlarını koklamaya başladı. "Bir sıkıntın var mı kuzum, üzüyorlar mı seni?" "Hayır anne hiçbir sıkıntım yok el üstünde tutuyorlar beni." Annesi "Bak sakın bana yalan söyleme." deyip ağlamaya başladı "Annem, benim için sakın tasalanma keyfim yerinde, gelin ağam deyip etrafımda dönüyorlar büyük küçük herkes saygı gösteriyor bana." "Ya kocan?" "O hepsinden anlayışlı ve saygılı annem aklına kötü şeyler getirme, ben artık üzülmüyorum böyle bir evlilik yaptığıma." "Emin misin?" "Hem de hiç olmadığım kadar, sen içini ferah tut annem ben çok mutluyum." "Tamam ama eğer bir derdin olursa bana söyleyeceksin." Hira "Tabi söylerim, sana söylemeyeceğim de kime söyleyeceğim." diyerek annesine sarıldı. Çok ketum olduğunu var sayacak olursa asla bir sıkıntısı olsa söylemeyecekti ve her zaman ki gibi baş etmesini bilecekti. Abisi kapıyı tıklamadan direkt içeri girince onları sarılırken gördü ve "Hem de bensiz." deyip aralarına katılıp kollarını kocaman açtı ve ikisini de kollarının arasına aldı. "Hadi Hira Mircan seni bekliyor." Hira "Ama yaaa." dedi nazlanarak ama işe yaramadı. *** Arabaya bindiklerinde günlerdir aralarında olan sessizlik hâlâ devam ediyordu, Hira konuşmak istiyordu ama cesaret edemiyordu ne olmuştu ona, dili nereye kaçmıştı acaba? Hira ilk kez onların İstanbul'daki evlerine geliyordu ve nasıl bir yere gideceği hakkında en ufak bir fikri bile yoktu, İstanbul'daki hayatı nasılmış diye düşünmeden edemedi. Eve geldiklerinde içinden 'Demek ağamız, saray yavrusu bir yalıda yaşıyor he,' diye düşünürken araba bahçeye girmeden durdu ve Mircan "Sen in çalışanlar var içeride, ben gelmeyeceğim." dedi, işte bu Hira'nın bardağını taşıran son damlaydı. Sinirle gözlerini gözlerine dikti ve dişlerinin arasından tıslayarak konuşmaya başladı. "Ben şimdi iniyorum Mircan Ağa eğer on dakika içerisinde şu kapıdan içeri girmezsen sana yemin ederim hangi bardan toplayacağını bilemezsin beni." İndi ve ardından kapıyı sertçe çarptı. Hira'nın içeri girdiğini görünce hemen kapıyı açtılar, her bir köşesi modern bir mimariye sahip yalıya hayranlıkla göz gezdirdi, salona geçip oturduğunda yirmili yaşlarda bir kız, bir şey isteyip istemediğini sordu, hayır dediğindeyse çıktı. Açık pencereden denizin pırıltılarını izlerken ardından arabayı hızla sürüp giden Mircan'ı düşünüyordu, acaba nereye gitmişti, öyle bir dalmıştı ki düşüncelere Mircan'ın "Derdin ne söyle bakalım?" diyerek içeri girdiğini fark edemedi. Hira "Derdim sensin Mircan Ağa." dedi ve ayağa kalktı. "Ben miyim senin derdin, o pezevenk olmasın sakın." "Doğru konuş!" "Onu mu savunacaksın bana?" "Hayır savunmayacağım." "O zaman söyle kadın! Neden o şerefsizle kaçmaya kalktın?" Hira "Sadece sizin doğrularınız var değil mi, aklına hiç sen kaçacak mıydın diye sormak geldi mi, ben söyleyeyim gelmedi." diyerek sesinin tonunu daha çok yükseltti. "Adam, gözlerimin içine baka baka seni almaya geldiğini söylüyor, ben olmasaydım seninle kendisinin evleneceğini söylüyor, sen gelmişsin bana ne diyorsun." "Aptalsın sen tamam mı aptal, onunla buluşmaya defolup gitmesini söylemek için gittim ayrıca onu hiç sevmedim, evleneceğim diye düzgün biri olduğu için söz verdim o kadar ama sen ve senin gibiler sadece kendi doğrularınızı bilir ve karşınızdakilere konuşma hakkı vermezsiniz, oysa senden özür dileyebilmek için o kadar çabalamışken." Hira içindeki kırgınlığı gidermek için ona sıkı bir tokat attı ve arkasını dönüp yukarıya çıkmak için yürümeye başladı. Merdivenin başına geldiğinde Mircan onu kolundan sertçe tutup kendine çevirdiğinde mecburen durdu, elini kaldırırken Hira kendisine vuracağını düşünmüştü ama kaldırdığı elini ensesine getirip sertçe onu çekti ve öpmeye başladı. Hira zilin çalmasıyla toparlanmaya çalıştı ama içine akan dokunuşlarıyla başarılı olamadı. Ta ki tiz bir kadın sesinin "Aşkım İstanbul'a geliyorsun ve beni aramıyorsun." diyene kadar...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE