2. BÖLÜM

1084 Kelimeler
Hastaneye girdiğimiz de Alparslan'ı takip ederek ilerledim. Giriş katta ki koridorun sonunda kalan odayı kapıyı çalmadan açtığında yüzümü buruşturdum. Görgü kuralları falan bu adamda yoktu. Arkasından odaya girip, kapıyı kapattım. Genç bir erkek doktor bulunuyordu. Ayağı kalkmış, Alparslan'la tokalışıyordu. Tanıdığı biri olmalıydı. "Hoşgeldin Alparslan." sitemini belli eden sesiyle, "İşin düşmedikçe gelmiyorsun. Bir dahakine kabul etmiyorum. Haftasonu akşamı bir şeyler yapalım." diyerek, Alparslan'a şart sundu. Bunu memnuniyetle kabul ederek "Cumartesi akşamı yaparız." dedi. Ayakta kaldığımı farkettiğimde topuklu ayakkabılarımın ses etmesini umursamadan karşılıklı duran siyah koltukların birine oturdum. Dünden belli kırmızı gece elbisemle, bardan başka her yerde bulunmuştum. Alparslan arabadan inmeden kendisine ait olan siyah bir hırka vermişti. Onunla ancak sırt dekoltemi kapatsam da elbiseyi kapatmam imkansızdı. Konuşması biten ikiliyle başımı Alparslandan çekerek masanın arkasına geçip oturan doktora çevirdim. "Hoşgeldiniz Efsun Hanım." dediğinde başımı sallayarak selamını gülümsememle karşılık verdim. Konuşacak halim yoktu. Masada bulunan telefonu alarak kulağına götürdü. "Hemşire Hanım odama gelir misiniz?" dedikten sonra telefonu kapatarak Alparslan'a döndü. "Eee ne var ne yok Alparslan. Hiç yoksun." dedi. Alparslan elini çenesinde ki kirli sakallarında gezdirip, uzunca bir süre gözlerini kapatıp açtı. Karşısında ki insanı çatlatırdı. Adam soru soruyor o ise hiç onunla konuşmuyor, yüzüne bile bakmıyordu. "Ne olsun." diye dudaklarını öne doğru kıvırıp memnuniyetsizce konuştu. "İtlerin peşinde koşuyoruz." Benzetmesiyle kaşlarımı çatıp, sırtımı oturduğum sandalyeye yaslayıp rahatça oturdum. Kendimi kasmaktan, vücudum bembeyaz olmuştu. Odanın kapısı bir kez tıklatılıp açıldığında başımı elinde ki orta boy beyaz bir kutuyla içeriye giren kadın hemşireye çevirdim. Üzerine mavi scrubs takımı giymişti. "Emre bey." diyerek içeriye girip kapıyı kapatarak elinde ki kutuyu benim ve Alparslanın arasında duran masaya bıraktı. "Kan alınacak." deyip başıyla beni gösterdiğinde başımı hızla Alparslan'a çevirdim. Kan testi için mi gelmiştik? Hem durduk yere bu testte nereden çıkmıştı? "Tabi..." diyen hemşire bana doğru hamle yaptığında kızgın bakışlarım altında hırkanın kolunu dirseğime kadar sıyırıp açtım. Şimdi, şuanda burada sinirimi Alparslan' a püskürtmek istemediğimden sessiz kalmış olsam da buradan ayrılır ayrılmaz onunla kavga edeceğimiz çok netti. Kolumda hissettiğim ince sızıyla, dişlerimi birbirine kenetleyip gözlerimi kapattım. Kan beni tuttuğu için bakmamaya gayret ettim. Kanı görünce, midem bulanıyordu. Rahatsız oluyordum. Gözlerimi araladığımda hemşire pamuğu koluma bastırıp, "Kanınız çok duru, pamuğu biraz tutun. Birkaç dakika sonra da bant yapıştırın. Bırakıyorum masaya." deyip küçük bandı masaya bırakıp odadan çıktı. *** Aradan geçen on dakika içinde Alparslan ve Doktor koyu bir sohbete girmişti. Kapının çalınıp içeriye az önce benden kan alan hemşire girdiğinde hepimizin bakışları ona döndü. "Buyurun Emre Bey, sonuçlar." elinde ki büyük boy beyaz kağıtları doktora uzatıp odadan ayrıldı. Doktor elinde ki kağıtlara kaşları çatık bir şekilde incelemeye başladığında, sonucu merakla bekledim. Ağzından çıkacak olan kelimeler benim için önem arz ediyordu. "Kötü... " diyerek elinde ki iki kağıdı masaya bırakıp sandalyesinde geriye yaslanıp, kollarını masaya bıraktı. Alparslan, "Sonuç." diye sertçe konuştu. Ellerimi birbirine sürtüp, sıktım. "Uyuşturucu yüksek dozda çıktı." dediğinde, neye uğradığımı şaşırdım, kulaklarım uğurlamaya başlamıştı. "Ne." diyerek yüksek bir sesle tepki verdim. "Uyuşturucu mu?" dedim. "Ne yazık ki. Yüksek dozda uyuşturucu kanda çıktı." önüne bıraktığı kağıda bakarak devam etti. "Kanınız da esrar var. Bir ay gibi bir sürede ancak vücudunuzdan atabilirsiniz. Bu sürede bazı şeylere özen göstermeniz şart." Tüm suskunluğumla, sadece dinleme tarafı oldum. Söyleyecek söz, kelime yoktu. Ağzım susmuştu, söylenecek bir söz de olsa şuanlık erteledim. "Günlük olarak yürüyüş yapmanız sizin yararınıza. Yeme, içme konusunda da size bir liste vereceğim. Onları daha fazla tüketmeniz halinde, kanınızda olan uyuşturucuyu daha hızlı atarsınız." dedi. Geriye çekilip, kollarımı bacaklarımın üzerine serbestçe bıraktım. Geçirdiğim şoktan donakalmıştım. Uyuşturucu kelimesi beynimin duvarlarında gezinip duruyordu. Yıllarca bu tür şeylerden kendimi geriye çekip, korumuştum. Şimdi ise hiç beklemediğim bir zamanda karşılaşınca ne yapacağımı bilemez haldeydim. Alparslan'a baktığımda, dalmış gibi, uzaklara bakıyordu. Beni düşünüp, düşünmediğini merak ediyordum. Normal bir insanın gözlerinin içine baktığımda ne düşündüğünü tahmin etsem de bunu Alparslan'ın gözlerini bırakın, konuşurken bile ne demek istediğini çözemiyordum. "Bir ay içinde tekrarı olmasın. Eğer olursa bağımlı hale gelirsin, bırakması da uzun sürer." diyen Doktora tekrar baktım. Ne demek istediğini biliyor ama nasıl cevap vereceğimi bilmiyordum. Sadece başımı sallayarak onayladım. Hayatımda şuana kadar yaşadığım en kötü bir anı, ders olmuştu. Doktor yazmış olduğu kağıdı Alparslan'a uzattığın da, elinden alarak başını sallayıp ayağı kalktı. "Sağol, haberleşiriz." dedikten sonra kapıyı açıp, önden çıkmam için bekledi. Oturduğum yerden ayaklarımı zorda olsa hareket ettirip, açmış olduğu kapıdan çıktım. *** Arabada ki yerimi alıp, kemerimi taktıktan sonra başımı yasladım. Düşünmek istemediğim halde bu duruma bir çare bulmak zorundaydım. Uyuşturucunun etkileri vücudumda olduğu sürece annem bir şey olduğunu düşünüp, hastaneye gitmem için ısrar edecekti. Başımın dönmesini bıraktım, dünden belli ayaklarımı çekip, yürümekte zorluk çekiyordum. Bu durumunla evde kalmam çok zordu. Arada sırada kızlara gidip, kalsam benim açımdan iyi olabilirdi. Arabanın çalışmasıyla birlikte önüme uzatılan telefon aynı anda oldu. Siyah telefon bakmayı bırakıp, "Anlamadım." diye konuştum. "Numaranı yaz ve kendini ara. Herhangi bir sorunun oldumu direk beni arayacaksın. Hastaneye gideceğiz." almadığım telefonu çıplak bacağımın üzerine bırakıp, trafiğe döndü. Bir ona birde bırakmış olduğu telefonla bakışmayı kesip, vermiş olduğu telefonu ellerimin arasına aldım. Telefonu açtığımda karşıma herhangi bir şifre çıkmamıştı. Giriş ekranına koymuş olduğu karman çorman fotoğrafla gözlerimi kırpıştırdım. Ekrana bakmak bile gözlerimi yormuştu. Rehber kısmına hızla girip, numaramı tuşlayıp, kaydettim. 'Efsun' yazdığım da kayıtlarda başka Efsun ismiyle birkaç saniyelik duraklama yaşasamda kendimi toparlayıp,'Efsun Leva' soyadımla birlikte yazıp, kaydettikten sonra kendimi aradım. Telefon numarasını ezbere bilsem de, bilmiyormuş gibi davranıp kendimi aramıştım. Arkadaşlarım da olan numarası hiçbir zaman bende olmamıştı, kayıtlı da değildi. Sadece hafızamın bir köşesine kaydedip, yıllarca farklı numaralardan gelen aramalara acaba o mu diye heyecanlanmış, sonra da hüsrana uğramıştım. Hiçbir zaman ne o beni aramıştı ne de ben onu. Aramız da görünmeyen koca bir dağ vardı. Ben bir adım atsam o bunu farkedip kendini hep geriye çekmişti. Çalan telefonumu çantamdan çıkarıp, gelen çağrıyı reddedip, kapattım. Bu numaranın bir daha beni kendi isteğiyle aramayacağını biliyordum. Numarasını vermiş olsa da bende onu arayacak değildim. Aramazdım da. İyi oldum da ne olmuştu, kötü olup birazda kendi kırılmışlıklarımı toplama zamanıydı. Eğer kötü olacaksamsa da böyle kötü olayım. Düşüncelerimin dağılmasına sebep olan sert ses olmuştu. "Numaramı kaydet." dedi. Ezbere bildiğim numarayı kaydetmesem de olurdu. Bildiğimi anlamaması adına, elimde ona ait olan telefonu onun bana yaptığı gibi bacağının üzerine sert bir hamleyle atıp, kendi telefonumu aldım. Sinirle homurdansa da, onu kulak ardı edip, az önce reddettiğim numarayı rehbere kaydettim. 'Alparslan' Kaydettiğim numarayı yanımda ara ara bana bakan adama "Kaydettim." dedim, inanması adına telefonu ona doğru çevirdiğimde, kısa bir göz atıp önüne döndü. "Benim adım Alparslan değil..." kelimelerin üzerine tek tek baskı yapıp, vurguladı. "Alparslan abi." dedi. Araba durduğun da, kemerimi çözüp bir miktar ona doğru döndüm. "Sen Baran'la aynı yaş değil misin? Ben onunla mesajlaşıp, arkadaş gibi konuşuyorum. Sana neden abi diyorum."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE