7. BÖLÜM

1292 Kelimeler
Melodi balkondan içeri girip önce banyoya geçti ardından iki kişilik yatağın içine girerek yorganı kafasına kadar çekti. O sırada telfefonun mesaj sesi duyuldu. Keyifle telefonunu açtı ve mesajı okumaya başladı. XYZ; Selam, hazırlanıyor musun? Melodi ekrandan resim çekme kutuşuna tıkladı. Yataktaki saçı başı karışık ve yorganın altındaki hâlini çekip attı. Kızıl saçları yastığa dağılmış, dolgun dudakları neşeyle kıvrılmış ve yeşil gözleriyle bakıyordu. Altına da “Ciddi ciddi geleceğimi düşünmüş olamazsın bu bir, ciddi ciddi birini beni alsın diye göndermeyeceğini biliyorum bu da iki. Helikopter gönderebilecek hangi deli telefon sapıklığı yapar Allah aşina söyle.” yazdı. XYZ; Gelir miydin bunu bilmiyorum ama gelmeni bir deli gibi arzuladığımı bilmeni isterim. Bu arada varım yoğum senin, helikopterse helikopter, uçaksa uçak. Ne var yani senden kıymetli mi? MELODİ; Yaw, he, he... XYZ; Bu arada sapık olsaydım yataktan gönderdiğin fotoğrafına karşılık olarak ‘Şimdi yanında olsaydım, en çok da arkadan sarılıp gömerdim burnumu o güzel boynuna. Kokunu içime çekerdim önce, sonra ufak ufak öperdim tenini. Süt beyazı teninde izlerimi arardım. Dudaklarını önce kalbime daha sonra da dudaklarıma mühürlerdim. Kim bilir kokun, Japon kirazı tadındaki dudaklarına dokunmak ne güzeldir.’ Gibi şeyler yazar ve bu kadarla kalmaz daha da ileri giderdim. Melodi mesajı okurken heyecanlanmıştı. Oha dedi içinden adam seviye atladı. Ağzı da iyi laf yapıyordu doğrusu. Biraz uğraştırmak istedi. Karşılık verse ne yazacak diye düşünmeden edemedi. MELODİ; Kokumu hissetmen, sonra da beni öpmeye başlaman... Bana nasıl hissettirir bilmiyorum. Bir insanın sıcaklığını daha önce hiç hissetmedim. XYZ; Yapma. Oynadığını biliyorum, oynama! MELODİ; Ne yapmayayım anlamadım. XYZ; İşte bu yaptığını. Hem de ben yıllardır hasretinle yanarken. İşi gücü bırakıp yanına geleceğim o zaman göreceksin gününü. Bir kadın sabaha kadar öpe koklaya nasıl yanar göreceksin. Aramızdaki ten uyumu nasıl etkileyici anlayacaksın. MELODİ; Oynadığımı nereden anladın. XYZ; Seni çok ama çok iyi tanıyorum Mel... ama şu an beni delirttiğini de bilmeni isterim madem bu kadar ileri gittin bu oyunda. Şu yapmak istediğim tek şeyin seninle sabaha kadar sevişmek olduğunu bilmeni isterim. Bana kızma bu kadar ileri gitmemi sen istedin. Ve inan bana daha da çok ileri gideceğim fakat şimdi değil. Önümdeki uçağa binmezsem yanına geleceğime bile eminim. Defol bin uçağına git de bana. Melodi mesajı okurken ufak çaplı bir körlük yaşadı doğru mu okudum diye tekrar okudu. Adam iki dakikada resmen tuhaf bir şeye dönüşmüştü. En kötüsü de Melodi’nin bundan rahatsızlık duymamasıydı. Televizyondaki erkekleri beğendiği olmuştu ama bu başka bir şeydi. Görmediği tanımadığı bir adam tuhaf bir şekilde heyecanlanmasına sebep olmuştu. Melodi oyununa devam ederek “Bırak işini gücünü bana gel.” Yazdı. XYZ; Bebeğim, telefonunu başkasının kullanmadığına emin misin? Şu an gerçekten ölüyorum. Gebertiyorsun beni. Melodi gelen mesajı okuduğunda canlı arama kutusuna tıkladı. Görüntülü arama başlarken de ayağa kalktı. Bay Bilinmez açacak mı diye beklerken ekran açıldı. Ekrana bir uçak merdiveni yansıdı. Melodi ise kendi etrafında bir tur dönerek odanın boş olduğunu gösterdi. Ardından “İkna oldun mu? Olduysan ben yatıyorum.” Dedi. Yattı ve sessizce ekrana baktı. Adam kapatsın diye bekliyordu ama kapatmıyordu. “Eh, hadi. Sana iyi yolculuklar bana da iyi geceler.” Melodi bunu dedikten sonra görüntüyü başlattığı gibi sonlandırdı. Çok geçmeden yazıyor iletisi çıktı. XYZ; İnan bana sevgilim, bu gece sana tekrar âşık oldum. Belki arkanı dönüp gitme şansın vardı ama artık yok. Bundan sonra tamamıyla benimsin. Ben de söz veriyorum bütün varlığımla seninim. Melodi okudu ama cevap vermedi. Kendini tuhaf hissediyordu. Bu gece hissettiği tüm yalnızlığı gitmişti. Canı da sıkılmıyordu. Melodi sabah kalktığında saat henüz altı bile olmamıştı. Otelin kahvaltısı bile muhtemelen hazır değildi. Eşyalarını toplayıp üzerini değiştirdikten sonra yürüyüşe çıktı. Karda yürümek ona iyi gelecekti zira gece boyunca Bay Bilinmezle konuşmalarını düşünmekten uyuyamamıştı. Buna sinir olsa da öyle olmuştu. Orman yolundan Kocaeli’nden Kartepe’ye uzanan teleferik istasyonuna kadar yürüdü. Bu onun bir saatini almıştı. O geldiğinde teleferik yeni açılmıştı. Bir bilet alarak terminale girdi. Bir tarafında sapanca golü diğer tarafında körfezi izlerken biraz kafasını dinledi. Teleferikten hiç inmeden yukarı çıkarken keyfine diyecek yoktu. Harika videolar da çekmeyi ihmal etmemişti. Otele doğru yürürken XYZ’den bir mesaj geldi. Güney Afrika’dan günaydın. Ben geldim sevgilim ama merak etme pazartesi orada olacağım, diye yazmış bir de oradan fotoğraf atmıştı. Otele dönüp kahvaltı yaptıktan sonra ayrılacaktı. Gitmeden yukarıdan karlı doğayı izlemek muhteşem hissettirmişti. Hayatım keşke hep böyle olsa diye düşündü. Ama bunun imkânı yoktu. Dünyadaki düzen, kazandığını yemeye yönelik kurulmuştu. Gezmesi için kesinlikle para lazımdı. Sosyal medya hesabından da bu ara gezmediği için geliri yoktu. Kayak yaparken çektiği videoyu yükleyince beğeni alacağı kesindi. İnsanlar bu tarz videoları izliyordu. Zirveden aşağıya kayarken ve telesiyejde çektiği görüntüler kış için güzel izlenme alırdı. Video gelirlerinden gelen parayı ellemiyordu. Bir gün dünya seyahati yaparsa ona lazım olacaktı. Artık işi de vardı. Güzel günlerin geldiğine dair inancı artmıştı. Tatilin arkasından pazartesi günü işe gelmek gerçekten berbattı. Dosyaları incelemeye devam ederken çok da keyifli sayılmazdı. Bir an önce akşam olsa da eve gitsem diye düşünüyordu. Bu düşüncelerle boğuşurken elinde iki fincan kahveyle Eslem yanına geldi. “Etraf bugün biraz sakin. Ufak bir mola iyi gelir.” Fincanı masaya koydu. Melodi gülümseyerek kahveye uzandı. “Bu benim ilk pazartesi sendromum.” “Ah canım yazık sana.” Eslem tatlı tatlı güldü sonra devam etti. “Ben tam on yedi yaşından beri çalışıyorum. Üniversiteyi bile akşam okudum.” “Özür dilerim.” “Neden özür diliyorsun? Rahatsız değilim bundan. Bu hayatta annemden başka kimsem yok. Çok kolay bir hayatımız olmadı ama çok mutluyduk. Hâlâ öyleyiz.” Eslem gülerken Melodi de ona karşılık verdi. “Burada herkesin genelde kendi fincanı olur. Öyle takıntıların var mıdır? Eğer varsa öğle yemeğini yedikten sonra karşıdaki kahveciye gidelim. Fincan alırız.” “Değişik bardak kullanmayı severim. Olabilir. Ben yolun üstündeki kahveciye gittim geçende. Karşıda kahveci olduğunu fark etmedim.” “Hem elit bir kafe hem de güzel butik ürünler getiriyor.” “Gideriz.” Eslem işinin başına dönünce Melodi de telefonunu çekmeceden çıkardı. Saatlerdir bakmamıştı. Bay Bilinmez dış hatlar çıkışını çekip attıktan sonra “Ben geldim.” Yazmıştı. Afrika’ya gittiğinde ise çok fazla bir şey yazmamıştı. Muhtemelen çalışıyor olmalıydı. Öğle molası başladığında Eslem ile şirkette yemek yedikten sonra kahveciye git ek icin çıktılar. Mekân Eslem’in dediği kadar vardı. Bir tarafta kahve satışı yapılıyor bir taraf porselenlerin olduğu bölüm. Diğer tarafta butik bir kafeyi andırıyordu. Eslem ve Melodi sakince kupalara, bardaklara bakıyordu. O sırada Eslem başını kaldırdı ve kapıdan giren adama baktı. Oldukça yakışıklı, uzun boylu ve mavi gözlüydü. Eslem Melodi’nin kulağına doğru eğilerek “Gelene bak.” Dedi. Melodi o yöne bakışlarını çevirip “Kim ki o?” dedi. “Kızım sen çalıştığın şirketi hiç mi araştırmadın? Ateş Pars, adı gibi ateş ediyor değil mi? Şirketin hukuk bölümünden sorumlu. Soyadları Pars ama bu adam tam bir tilki. Çalıstıkları firmalar bile onun kadar kendi haklarında bilgi sahibi değildir. Şirketin bir göbek taşı da bu.” Ateşin arkasından mavi gözlü kumral bir kız geldi. Hemen onun yanında durdu ve koluna girdi. Ateş kıza sıcacık bir gülümseme gönderdi. Eslem ise Melodi’nin kulağına doğru fısıldayarak konuşmaya devam etti. “Bu da Kayla Pars. Altın kız, abileri üzerine titrer. Onu işlerle çok yormazlar. Türkiye’deki mağazaların tüm sorumluluğu onun üzerindedir. Hangi bölümü okuduğunu hâlâ bilen yok. Sanırım yetenekleri doğal.” Sakince gülümsedi. O sırada Melodi’nin telefonuna mesaj geldi. Melodi elindeki kupayı usulca vitrine koyup çantasına elini attı. Telefonunu tam çıkartacakken yanlarına bir görevli kız geldi. Hiçbir şey demeden “Çantaya koyduğunu çıkar, gördüm sizi yarım saattir fısır fısır bir şeyler karıştırıyorsunuz. Gördüm, çantaya bir şey götürdün.” Dedi. Melodi o kadar uyanmıştı ki bir şey diyemedi. Elindeki kupayı vitrine koymasa kızın dediklerine inanacaktı. O kargaşayı fark eden Ateş Pars kızlara doğru kolundaki kardeşiyle beraber adımladı. Ateş hiç tereddüt etmeden “Ne oldu?” diye sordu. Reyondaki kız “Siz rahatsız olmayın, ufak bir terslik var. Halledeceğim şimdi. Siz alışverişe devam edebilirsiniz.” Dedi. Ateş ise kıza aldırış etmeden Eslem ve Melodi’ye bakarak “Size sormadım, onlara sordum.” Dedi. Melodi, iki kat daha yerin dibine girerken Ateş Pars’ın gözlerine bakamıyordu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE