3. BÖLÜM

1726 Words
Koruma ufak bir saygı gösterisinde bulunduktan sonra merdivenden bir adam daha yukarı çıkmaya başladı onun ardında da sabahki adam vardı. Belli ki koro hâlinde geziyorlardı çünkü onun da ardından bir adam geldi. Protokolle gezen adam gelip kapıda durduğunda diğer adamların hepsi bir adım gerisinde kaldı. Adam mafya mı diye düşünmeden edemedi çünkü ardında kalan adamların hepsinde silah vardı ve bu Duru'nun gözünden kaçmamıştı. Eğer mafya ise Duru'ya bulaşarak beanın büyüğünü o başına almış sayılırdı. Adama tek kaşını kaldırarak bakarken, "Ne işin var burada?" diye sordu. Adam bir an bile taviz vermeden, güçlü duruşuyla, "Kapanmamış bir hesabımız var, hesaplaşmaya geldim." dedi. Duru'nun tarafından bakıldığında adam koca bir ego yığını gibi duruyordu. "Anlaşıldı sen bela olacaksın! Ne ayaksın anlamadım ama ben kolay kolay oyuna gelmem." "Arabamın faturası yüz yetmiş beş bin lira." "Senin başka derdin var da neyse..." "Evet var, istersem öderim ama sen ödeyeceksin, kabalaşmak yerine özür dileseydin o zaman bir şansın olabilirdi." Duru, "İyi de benim bin liram bile yok on sene taksite bağlansam ancak biter." dedi ve hayıflandı. Belayı başına almıştı, nasıl kurtulacak yollarını arıyordu. "Ödeyeceğin başka yollar buluruz biz de." "Seni terbiyesiz!" dedi ve üzerine doğru yürüdü. O anda korumalar harekete geçti, Duru mecbur sessiz kalarak geri adım atmak zorunda kaldı. "Senin o dilini kökünden keserim ya uslu uslu karşımda durursun ya da adamlarıma seni tutmaları için emir veririm." "Gücün yetmedi tabi adamlarınla geldin." Adam, "Ya sabır ya selamet..." dedi ve ona aldırış etmeden içeriye doğru adımladı. Çalışanları önünde bir şeyler konuşmak pek hoşlandığı bir durum değildi. Duru ne yapmaya çalıştığını düşünürken peşinden içeri geçti. Onun içeri girmesiyle kapı kapandı, belli ki adamlar kapıyı kapatmıştı. "Belli ki işsiz birisin, senin icin bir kolaylık yapabilirim. Eğer çalışırım dersen, borcunu ödeyene kadar yanimda çalışırsın." "Kabul edeyim de köle gibi kullan beni değil mi? Pis harem ağası kılıklı erkek bozması." "Sen ne kadar kaba bir kadınsın böyle. Hiç mi edep bilmiyorsun?" "Ne yani sarıklı kelli felli hesapta adam gibi geldin karşıma ama ben adam olmayanı gözünden tanırım." "Bana bak bir daha adamlığıma laf edersen sana adam nasıl olur gösteririm, şimdi beni iyi dinle ya paramı ödersin ya da dediğimi yapıp yanıma gelirsin en kötü hapse girersin, unutmadan bunu yapmak benim için zor değil." dedi ve biraz evvel oturduğu koltuktan ayağa kalktı. Adamın kendisi ile başka bir derdi var gibiydi, buna anlam veremedi. "Bulurum o parayı pislik herif ve veririm ama senin gibi dağ ayısı yobaz bir adamın yanında çalışmam." Neden yanında çalışmasını istiyor olabilirdi ki? Derdi neydi? Duru bunu bilmeyi deli gibi istediğini hissetti çünkü hayatı her şeyi sorgulamakla geçmişti. "Mahkemede görüşürüz." dedi ve evden dışarı çıktı. Ah Duru, durduk yere nasıl bir bela almıştı yine başına. Duru derin bir nefes alarak yerinde doğruldu ve ne yapabilir onu düşünmeye başladı. Maalesef borç alacağı bir yakını da yoktu, mecbur kırık dökük rutubet kokulu küçük evini satacaktı ve asla o adamın yemi olmayacaktı. Gerçi daha derdi ne onu da anlamış değildi ya neyse... Kapının tekrar çalmasıyla kalktı ve kapıyı açtı gelen Yasir'di. Duru'nun kapıyı açmasıyla Yasir'in onun yüzündeki ifadeyi çözmesi aynı anda oldu. "Neyin var güzellik?" "Berbat bir durumdayım başıma fena bir bela aldım." "Neden?" "Kodaman bir adama çattım yüz yetmiş beş bin lira borçlandım ödemezsem hapsi boylayacağım. Adam bunu yapar, güçlü biri." "Gidip boyunun ölçüsünü alayım, söyle kim neyin nesi?" dedi sesi sinirliydi ve korumacı halleri yine ortaya çıkmıştı. Bu yıllardır böyleydi ve Duru çoğu kez bundan rahatsız oluyordu. Bir abisi yoktu ama Yasir sağ olsun hiç abi eksikliği çekmemişti en çok da korumacılık ve ona karışması yönünden. "Bizim aşık atacağımız biri değil zararlı çıkarsın!" "Yanında olduğumu bil yeter." Duru, "Biliyorum." dedi ve kalkıp mutfağa geçti iki kahve yapıp geri döndü. Yasir Duru'nun çocukluğundan beri tanıdığı biriydi ve rahmetli abisinin çocukluk arkadaşıydı. Yasir onu emanet gördüğü için sahip çıkmaya çalışıyordu, fakat evlenip yuva kuracağından ondan para kabul edemezdi. O yüzden tüm para vereyim girişimlerini görmezden geldi. Hayatının insanını ile tanıştığı gün, yıllardır çabalayıp biriktirdikleri ona çok yardımcı olacaktı. Ailesi göçüp gittikten sonra tek başına kaldığı yaşamında büyük bir ışıktı Yasir, kabul etmek istemese de abisi gibiydi. Teyzesi ve dayısı da yanında olmaya çalışıyorlardı ama hayat telaşı her birini farklı uğraşlar içine çekmişti. Yasir ile aynı meslekten olmaları birbirlerine yoldaş olmaları açısından çok kolay olmuştu. *** Duru sabah uyandığında saat sekize geliyordu, izin günü olduğundan bugün her şeyi biraz ağırdan alabilirdi. Aynı ahestelikle kalktı iyi bir duş alıp kendine geldi ardından mutfağa gidip keyifli bir kahvaltı hazırladı. Makineye attığı çamaşırlar yıkandıktan sonra pembe çamaşır sepetine doldurarak balkona çıktı, tek tek asarken kapıda duran arabayı fark etti siyah lüks bir arabayı. İçindeki adamın gözü onun daoresinin üzerindeydi, kim olduklarını düşündüğü esnada göz göze geldiler ve adam gözlerini kaçırmadı. Korkmadan senin için burada bekliyoruz der gibi bakıyordu. Dün kapıda duran adamlardan biri olduğunu anlamakta gecikmedi bu o sarıklının işiydi belli ki, işte şimdi şüpheleri onu başka bir noktaya taşıyordu, 'Umarım bu işin altından başka bir şey çıkmaz.' diye düşünerek işine odaklandı. Adam kesin Arap mafyası olmalıydı. Adam gözünü çekmeyince Duru da çekmedi, bunun üzerine adam başıyla selam verdi. Utanmadan onun için orada durduğunu gözünün içine içine sokuyordu, 'Umarım başıma bir iş gelmez.' diye düşünerek son çamaşırları da asıp içeri girdi. İçeri girmesiyle telefonunun çalması aynı anda oldu ve arayan numaranın kime ait olduğu belli değildi, sınırlı ve bilmediği numaralar aradığında her zaman gerilirdi. Kuyruğuna bastığım birinden yine bir tehdit araması değildir inşallah diye düşünerek telefonu açtı. "Evet." dedi, sesi netti. "Merhaba." dedi boğuk ses, tanıdık geliyordu fakat çıkaramadı. "Kimsin?" "Ne çabuk unuttun beni(!)" Duru, bu kez sesini alarak, "Nasıl unutabilirim ki?" dedi. Adam boğuk sesi ile tekrar konuşmaya başladığında alay ile, "O zaman sana şöyle söyleyeyim, param birazdan atacağım adrese gelmezse bu gece seni eskort eşliğinde evinden aldıracağım, kaçmaya filan kalkma(!)" dedi. Sanki Duru'nun parasına ihtiyacı varmış gibi, onu böyle sıkıştırması Duru'nun neredeyse delirmesine sebep oluyordu. Ne istiyordu bu adam kendisinden? Umarım o mafya romanlarındaki adamlar gibi beni kaçırıp evine kapatmaya kalkmaz diye düşündü. Sonra saçmaladığını varsayarak kafasından bu düşünceleri attı. "Köpeklerin kapıda nasıl kaçabilirim?" "Demek ne kadar yakınlardayım farkındasın?" "O kalkık burnunu indir yoksa nasıl kaçılır gösteririm sana?" "Ben Salman el Borkan bin Hayyam isem bu gece yanımda olacaksın." "O ne biçim isim be, bozoklu salata üzerine hıyar katmışlar gibi..." diyerek tepkisini gizleyemedi. Tanıdık geliyordu isim ama bir türlü çıkaramıyordu. Pek isim hafızası olduğu da söylenemezdi de. "Sana açacağım davaya hakaret davasını da ekleyeceğim." Adam sinir bozucuydu ama Duru da arsızdı. Meydan okuyarak, "Ay haspam çok da önemli bir isim ya..." dedi. "Sen daha kiminle konuştuğunun farkında değilsin bilsen ölesiye korkardın." "Ben Allah'tan başka kimseden korkmam!" "Elhamdulillah biz de korkmayız ama sen benden kork yine de." Duru konunun çok uzadığını düşünerek, "Kapat kapat," dedi ve suratına kapattı telefonu ardından üzerine salaş bir şeyler giyerek aşağıya indi. Apartman boşluğundan motorunu alarak kapıya yöneldi kapıyı açtıktan sonra motora bindi ve hızla çıktı adamlar arabanın motorunu çalıştırana kadar Duru mahalleden çıkmıştı bile ve o gaz ile ara sokağa dalmıştı çoktan. Bundan sonra sıkardı onu bulmaları. Her zaman takıldığı kafeye geldiğinde birkaç iş arkadaşını başıyla selamladı ardından telefonunu alarak ismi bir sayfa olan adamın numarasını tuşladı, kısa bir süre sonra karşı taraftan telefon açıldı. Duru onun konuşmasına fırsat vermeyerek, "Adamların neredeler? Ciddi merak ettim bayağı geride kaldılar(!)" dediğinde kısa bir süre sessizlik oldu. "Neredesin sen?" diye merakla sordu. "Cehennemin dibinde! Gelecek misin?" Adam, "Gelirim," dedi ve suratına telefonu kapattı. Duru ise keyifle kahvesini içmeye devam etti. Karşı masadan arkadaşları kalkarken selam verip çıktılar, şimdi tanıdık kimse yoktu, çok görüşmese de tanıdık insanlarla aynı ortamda olmaktan hoşlanmıyordu. İkinci bir kahveyi söylerken masasına oturan sarıklıyı fark etti, Allah onun... Duru içinden ona saydırırken adam, asaletli tavrından ödün vermeden, "Ben de bir tane alayım." dedi. Seninde daha önce kimseden duymadığı boğuk bir egzotiklik vardı. "Zehir iç, zıkkım olsun." "Ağzın da bayağı pismiş." "İstanbul'da, üstelik de tek yaşıyorum ve arka sokaklardayım." "Onu biliyorum, adın ne?" diye merakla sordu ama Duru cevap vermedi. Salman gergindi, Duru her dediğinin yapılmasına alışmış bir adam olduğunu düşünüyorken, tam da o tavırla, "Bir soru sordum." dedi. "Söylemek isteseydim söylerdim, buraya kadar bulduğuna göre senin bulman zor değil. "İlla uğraştıracağım diyorsun, peki..." dedi ve telefonu eline alıp birini aradı. "Fahir, bu kızın adı ne?" diye sordu kısa bir süre dinledi ve tekrar Duru'ya döndü. "Duru Göksu'sun." "Sen de malsın aklında sadece para olduğundan adımı bile atlamışsın," dedi ve ayağa kalktı. Cüzdanından para çıkartırken yüz lirayı masanın üzerine bıraktı, aynı anda kahveler geldi. Sarıklı, 'Benim olduğum masada kimse hesap ödeyemez!' der gibi baksa da Duru cüzdanından on beş lira çıkarttı ve masaya koydu ardından çıkışa yöneldi. Duru, "Seninle uğraşamayacağım." dediğinde kapının önündeydiler. "Farkındayım." "Bana bak ben bu güne kadar kimseden beş kuruş almadım, senin paran benim masamda geçmez sarıklı..." "Ben istediğim sürece." dediğinde Duru kaskını taktı ve motora bindi. "Yeterince bela oldun, bir daha ki sefer mahkemede görüşürüz, daha fazla gölge yapma şimdi." dedi ve motoru çalıştırıp oradan uzaklaştı. *** Ertesi sabah saat yedide kalkıp Başarların villasına gitti, gider gitmez hizmetçi önlüğünü giyip masanın hazırlığına başladı. Ardından kendini beğenmiş bir çöp ailenin hizmetini yaptı. Masayı kaldırma işlemi bitince mutfak masasına oturdu çok geçmeden telefonu çalmaya başladı, bahçe tarafına geçerek cebinden telefonu çıkarttı arayan kısmında "patron" yazıyordu. Açar açmaz, "Seni dinliyorum." dedi. "Oradaki işin bitti istifa et ve yanıma gel." Duru, "Tamam." dedi ve bu pis işe son vermek için tekrar eve döndü. Önlüğünü çıkartıp aşçı başına bakarak masanın üzerine koydu. "Ne demek bu?" "İstifa ediyorum." "Çalıştığın parayı alamazsın!" "Bahşiş olarak bırakıyorum(!)" Kadının, "Ukala, gözüm seni zaten tutmamıştı," demesiyle daha fazla muhattap olmadan çıktı oradan. ******* Levent Bey'in odasına girdiğinde yanında bir kız vardı. Konuşmalarının bitmesini sabırla bekledi ve kız çıkınca karşısına geçip oturdu. Şimdi aralarında sadece masa vardı. "Seni dinliyorum." "Bir adam var onun yanına göndereceğim seni ama bu kez işin kolay değil." "Adam kim?" "Bahreyn kralının oğlu yani gelecek kral." "Tamam sorun değil görevi söyle yeter." Durunun yapamayacağı iş yoktu, sabırla karşısındaki adamın diyeceklerini dinlemeye başladı. "Güvenlik duvarı çok sağlam gibi dursa da içten çatırdama var, bu durum bize de dokunacak bu yüzden sen burada yedi kişi ile birlikte olacaksın, Yasir de ekibiyle Bahreyn'e gidecek. Bir sıkıntı var bu adam dışarıdan kimseyi yanına yaklaştırmıyor." "Yolunu buluruz, dert etme! Hangi işte başarılı olmadık ki?" "Ben bir şeyler düşünüyorum, şimdi bu zarfı al adamımızla ilgili tüm bilgiler bu zarfın içinde." diyerek masanın üzerinden Duru'ya doğru sürüklediği zarfı aldı ve açtı. İçinden, zarftaki bilgileri okumaya başladı. "Salman el Borkan bin Hayyam, yirmi dokuz yaşında" derken durdu ve sarıklıyı anımsadı. Dünyada başka Salman el Borkan bin Hayyam yoksa bu o diye düşündü ve yarım ağız okumaya devam etti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD