"Dilşah çabuk telefonu al..." Diye tekrar bağırdı kızımı pusetin de sallarken sinirle telefonu alıp hoparlörden çıkararak kulağıma tuttum "ne var?"
Bu kadar çabuk karşılaşmak zorunda mıydım? Ben daha sindirememiştim, sindirilecek bir olay zaten değildi ama zaman lazımdı bana, her an onun boyunduruğu altın da nefes alamazdım.
"Ne yaptığının farkında mısın acaba? Düşmanlar ân kollarken sen çocukları da alıp çekip gitmişsin. Deli misin sen kadın?"
Ağlayan kızımla "ne söyleyeceksen söyle Delfin ağlıyor ona bakacağım" diyerek kestirip attım. Bu zamana kadar düşmandan korumuştu ama kendinden koruyamamıştı. Bu saatten sonra düşman beni kalbimden vursa ne yazar.
"Geliyorum bir yere ayrılma Dilşah. Bekle beni geliyorum" dedi her kelimesinin üzerine basa basa. Gözlerimi o görmese de devirip "görmek istemiyorum seni. Daha kaç defa söyleyeceğim, senin yüzünü bir daha asla görmek istemiyorum" diye sinirle dişlerim arasından söylendim. Ben de onun gibi bağırmak isterdim ama kızım huzursuzlaştıkça maalesef olmuyordu.
"Geleceğim. Yüz yüze geleceğiz de, konuşacağız da sen kendine kurmuşsun güzelce oynuyorsun ama ben seninle bir oynarsam Dilşah, kendini unutursun"
Sıradan saçma tehditlerine karşılık gözlerimi yumup kendime zaman tanıdım. Kendine kurmuşsun diyordu, gördüklerimi dahi inkar ediyordu. Soluklandım "ben seninle bir daha iki dünya bir araya gelse görüşmem. Sadece çocuklarımla bir hayat kuracağım, sen de istediğin gibi haltlarını yersin. En azından saklanmak zorun da kalmazsın"
"Dilşah sabır tamam mı sabır..." Diyerek kendini dizginlemeye çalıştı. Doğruları duymayı hazmedemiyorsa yapmayacaktı.
"Asıl bana sabır..." Dedim yükselerek sus sus bir yere kadardı. Kızıma bir göz atıp ayağa kalktım. Seslerimiz yükseldikçe daha çok çığlık atıyordu Delfin'de. Ela ne demek istediğimi anlayarak Delfin'ini oyun oynatırken ben bahçede köşeye kadar yürüdüm.
"Görmeseydim daha çok boynuzlanacaktım herhalde istediğin olmadı ama Bozgun. Ben susup oturacak bir kadın değilim. Ne halt yiyeceksen benden boşandıktan sonra ye."
Kulağıma dolan hızlı hızlı nefes sesleri kendini telkin etmeye çabalasa da olmuyordu. Asıl ben kendimi telkin etmeliydim ben aldatılmıştım. Ben yaşıyordum bu olanları.
"Hiç bir sikim bilmeden konuşuyorsun. Anlatacağım diyorum çekip gidiyorsun. Aldatmadım kızım ben. Bekle geliyorum duydun mu? Eğer tek bir adım daha atarsan bu sefer bitiririm seni Dilşah"
"Tehditlerin artık umrum da değil Bozgun. Sen artık benim için yoksun anladın mı? Gördüğüm şeylerin saçmalıklarını da dinleyecek aptal bir kadın değilim."
"Gördüğüm şeyler diyorsun ya Dilşah. Bana böyle geliyorlar ha. Gerçekten geliyorlar"
Daha fazla dinlemeyerek telefonu suratına kapattım. Geliyorlarmış, gelsinler. Aptal adam ben nasıl kalmıştım. Tekrar dolan gözlerim ile aklım o ânları acı çektirmek için sardı baştan.
1 Hafta Önce;
Uyuyan kızım ile rahat bir nefes bırakıp gerilen bedenimi esnettim. Kaç saattir Delfin'in uyuması için uğraşıyordum artık saymayı bırakmıştım. Bugün olduğundan da huzursuzdu. Uyumamak için bayaa diretmişti.
Esneyerek telefonuma uzanıp saate baktım gece 02:40 mıydı? Bu kadar olmuş muydu? Bozgun neredeydi ben en son saat akşam 11 de kalmıştım.
Telefondan Bozgun aramasına tıklayıp kulağıma götürürken kızımın üzerini örtüp yatak odasından çıktım.
Çaldı, çaldı, çaldı... En son kapanacaktı ki açıldı "efendim..." Diyen telaşlı tonla mutfağa girmiştim "Nerdesin sen Bozgun. Saat kaç olmuş?" Derken artık yorgunluktan esniyordum.
"Bugün gelmem ben. Sen yat uyu"
Dolaptan aldığım sütü tezgaha bırakırken kaşlarım çatıldı "bir sorun mu var?" Diye mırıldandım. En geç geldiği saat gece on iki - bir olurdu. Fazla olmazdı. Şaşırmıştım.
"Denetime gelmişler sabaha ancak biter. Uyu sen, ben işim bitince gelirim" deyip arkadan sesler gelmesi ile çat diye kapattı. Yutkunup suratıma kapanan telefona baktım, tamam aşık olarak evlenmemiştik ya da birbirimizi deli gibi sevmiyorduk tabii bunlar benim için geçerli değildi ama en azından birbirimize karşı saygımız vardı.
Ben onu seviyordum. Hemde ilk görüşten beri.
Elimde sıkmakta olduğum süt şişesini bırakıp sandalyeye bedenimi bir çuval gibi attım. Benden mi uzaklaşıyordu, son zamanlar da olan kısa kısa cevapları, benim yakınlaşmalarımı geri çevirmesi, uzun uzun dalmaları, düşünmeleri.
Hayır, hayır ben çok kuruyordum kafam da. İşleri yoğun olduğu için böyleydi hem eve gelince ben dinleneyim diye hem Çakır'la hem Delfinle ayrı ayrı ilgileniyordu.
Böyle dalmış düşünürken telefonuma gelen üst üste mesaj sesleri ile silkelenip kendime gelerek ekranı yanan telefonumu açıp w******p dan gelen tanımadığım bir numaranın mesajlarıyla karşılaştım.
0538....:
Kocan Black Bar'da kadınlarla sarmaş dolaş, bir arkadaş olarak uyarayım dedim. Sen evde çocuk bakarken kocan gününü gün ediyor.
0538...:
Biliyorum biliyorum inanmayacaksın ondan sebep fotoğraflarını çektim. Ama illa gözünle görmek de istiyorsan konum atıyorum.
0538...:
4 yeni fotoğraf...
0538...:
*konum
Tıkladığım resimler ile telefon elimden kayıp tezgaha düştü. Beynimden vurulmuş gibiydim. Bir kadın hisseder miydi? Hissederdi. Hissetmiştim, o soğukluğu anlamıştım. Konduramamıştım ama yapmıştı.
Bozgun beni göz göre göre aldatmıştı. Yakıp kavuran gözyaşlarımı silip tekrar tekrar kendime eziyet edercesine fotoğraflara baktım, baktım, baktım...
Sarışın bir kadınla sarmaş dolaş bir halde öpüşüyordu. Kadının giydiği mini elbisesinin açıkta bıraktığı bacaklarına doladığı eli, ve açlıkla öperken diğer elini de kadının saçlarına dolamıştı.
Senin saçlarına ölürüm ben. Dokunmaya dahi kıyamıyorum Dilşah...
Beynime çarpan her bir sözcük yalan dolanmış meğer. Beynime beynime çarpan her bir ayrıntıyla yıkıldım, yıkıldığım yerden bir daha doğrulamam sandım. Nefesim kesildi, meğer nefesimi bizzat kocam kesmişte haberim yokmuş.
O bacakların hep benim için açık olsun, benim için ıslak ol, benimle yan, benimle kül ol. Hep bana Dilşah, hep bu hallerin bir bana olsun. Bir benim ol.
Elinde tutmaya çalışmış, beni kandırarak bir köşede tutmuş yalnızca. İnanmışım, kanmışım. Çığlık atıp yerimden kalkarak gözyaşlarımı sildim. Sildikçe bana ihanet eden gözyaşlarım ile daha çok sinirlendim. Bıraktığım telefondan konuma bakarak üzerim de ki eşofmanı ve tişörtü dahi umursamadan arabanın anahtarını aldığım gibi çıktım.
Çocuklar uyanmazdı, Çakır sabaha kadar uyuyordu zaten, Delfin'i de karnını doyurup uyutmuştum en azından bir kaç saat kalkmazdı. Öyle delice hareket ediyordum ki normal düşünsem çocuklar evdeyken tek bir adım dahi atmazken ben şimdi arabaya binmiştim bile. Yanıma koşarak gelen Mustafa'ya bakmadan arabayı çalıştırıp bahçeden çıktım.
İçim kor gibi yanıyordu. Bana dar gelen arabaya bile sığmaz oldum. Nasıl olurda aldatırdı, bana yatakta ettiği laflar, kalbimi her gün daha çok kendine aşık eden adam yalan mıymış? Edemiyordum hiç bir şekilde kabul edemiyordum. Bozgun bana bunu nasıl yapardı. Ben onun için çırpınırken bana yaptığı şey kabul edilebilir değildi.
Dilşah, Dilşah, Dilşah... Sana benzeyen bir kızımız olsun istiyorum. Aynı sen, kokusu, teni, gözleri, bakışları. Kollarıma baba diye koşan bir kızımız olsun istiyorum.
Burnumu çekip hızla geldiğim bara baktım. Dışarıya dek çıkan gürültülü ses, tenha bir sokak da olan kadınların ve erkeklerin iğrenç kahkahaları. Burası normal bir bar değildi. Telefonumu elime alıp doğru yere gelip gelmediğimi teyit ettim.
Doğruydu, kapının önün de duran tek bir kişi koruma olduğu belli göbekli bir adam vardı. Kapıyı aralayıp fazla düşünmeyerek indim arabadan. Genzime dolan iğrenç kokuyla yüzümü buruşturup arabanın kapılarını kilitleyerek ilerledim.
Benden önce kahkaha atarak giren fazla dekolteli iki kadınla daha çok midem bulandı. Gerçekten bu muydu? Bu kadar ucuzlaşmış mıydı Bozgun.
Bir iki adımla önüne geldiğim kapıyla göbekli adam "dur bakalım" diye durdurdu beni ve üzerime bir bakış attı. "Burası size göre değil küçük hanım."
Kaşlarımı çattım yerim de dahi duramazken durduruyordu bir de beni. Hayır gerçekten korumalı bir mekan olsa tamam ama elini kolunu sallayan içeriye girerken benim önümü kesiyordu. Sakız çiğneyerek, kahkaha atmadığım için mi alınmıyordum içeriye.
"Çekil önümden" diye dişlerim arasından tısladım. Kafasını iki yana sallayıp "sana göre değil burası güzelim. Hadi git uykuna devam et" bana doğru uzanan elini tutup gücüm yettiğince ters çevirdim.
"Ahh.. Manyak mısın lan?" Diyen adam acıyla kolunu tutarken bırakıp koşarak kırmızı loş ışıklarla ışıklandırılmış koridoru aşıp nefes nefese bir halde aşağıya inen merdivenlerin başın da duraksadım..
Gelmiştim evet gelmiştim ama bir adım daha atacak cesaret var mıydı ben de? Bozgun'u görecek cesaret aradım içim de bir yerlerde. Ama ben daha o cesareti kendim de bulamadan el ele bir şekilde ortada olan Bozgun'u o sarışın kadınla görmüştüm.