6

1296 Words
Bir kitapta okumuştum: Yaşam, bize bütün kitapların öğrettiğinden daha çoğunu öğretir; çünkü yaşam bize karşı direnir. İnsan, ancak engellerle karşılaşıp onları aşmaya çalıştıkça, kendini tanıyabilir. Bu engel aşılabilir miydi sizce? Ben bu engele aşmaya çalışırken, kendimi mi tanırdım, yoksa kendimden mi geçerdim? Bilmiyorum. Bildiğim tek şey; şu an gelinlikle aynanın karşısında olduğum. Kuaförle işimiz bittiğinde aynada kendime uzun uzun baktım. Üzerimde kolları ve göğüs kısmı güpür olan ve çok kabarık olmayan bir gelinlik taşıyordum. Çok güzeldi, saçlarım dağınık topuz şeklinde toplanmış ve uzun bir duvak takılmıştı. Ben aynada kendime hayranlıkla bakarken Rahşan, omzumdan dürttü. "Çok güzel oldun kız." dedi gülümseyerek. "Teşekkür ederim. " Gülümsedim. "Kocan sana bugün aşık olacak bak benden demesi." dedi gözlerimin içine heyecanla bakarken, sadece kaşlarımı çatmakla yetindim, sanki bilmiyor nasıl evlendiğimi. Davul zurna sesleri kulağıma çalındığında, karnımın içine büyük bir alev topu düştü. Hüzün bedenimi sardığın da olduğum yerde öylece donup kaldım. Rahşan ile Burçin kollarıma girerek beni odanın ortasına getirdiler ve kapıdan abim elinde kırmızı kuşakla içeriye girdi. Yüzünü yerden hiç kaldırmadan yanıma gelip kurdeleyi iki kere bağlarmış gibi yapıp üçüncüde bağladı. Başını kaldırıp yüzüme baktığında onunda benim gibi gözlerinden yaşların aktığını gördüm. Sımsıkı sarıldım ona beni bırakmayın dercesine gitmek istemiyorum dercesine, kulağıma "Allah senden razı olsun, Allah'a emanet ol." dedikten sonra odadan hızla çıktı. Oda beni göndermek istemiyordu ama başka çaremiz yoktu. Kahretsin, başka çaremiz yoktu! Odadan içeriye annem girdi. İki gözü iki çeşme, bana öyle bir sarıldı ki, içimdeki alev topu içimi yaktı. İçimdeki yangın kelimelere kifayet bırakmayan cinstendi. Sönecek gibi değil daha da harlayacak gibiydi. Kapının eşiğinde Ferhat'ı görmemle, "Gönderin şunu, gözüm görmesin!" dedim öfkeyle. O benim kardeşimdi. Onun için hayatımı bir köşeye atmıştım evet ama bu ona kızgın olmadığım anlamına gelmiyordu. Ona kızgınım çünkü ailesini ve beni düşünmeden hareket etti. Bu olayın buralara varacağını tahmin etmeliydi. En korktuğum şey ise bile bile yapmış olabilir mi? Düşüncesiydi. Bir kolumda Rahşan bir kolumda Burçin, onlarda salya sümük ağlarken duvağımı kapatıp al yazmayı da üstüne örttüler. Beni odadan çıkardılar, merdivenlerin başında duran babama teslim ettiler. Omuzlarımdan tutarak, "Çiçek'im." demesiyle ağlayarak boynuna sarıldım. Oda sarıldı oda ağladı, sanki orada sadece ikimiz vardık, ikimizde hüngür hüngür ağlıyorduk, kocaman adam o kadar insanın içinde salya sümük ağlıyordu. Kulağıma, "Allah'a emanet ol Çiçek'im." diye fısıldadı ve kendinden uzaklaştırarak koluma girdi. Yavaşça merdivenlerden inmeye başladığımızda bacaklarım beni taşımayacak durumdaydı. Kapıda duran Haşmet ağaya beni teslim edip "Önce Allah'a, sonra size emanet." dedi. Oda onaylarca başını salladıktan sonra Poyraz'ın yanında olan Nas'ı babama teslim etti. Elmas teyze ile Arife abla -görümcem- beni gelin arabasının arkasına bindirdi, görümcem ön koltuğa oturdu, şoför koltuğunda ise eşi oturuyordu. Bir süre sonra damatta yanıma oturmasıyla araba çalıştı. Kafamı arkaya çevirip baba ocağıma baktım. Ömrümün bir kısmı bu evde ailem dediğim, tanıdığım insanlarla geçti. Şimdi bilmediğim bir hayata sürükleniyordum. Bu konaktakiler annem babamken şimdi başka insanları ata yerine koyacaktım. Bir adama kocam diyecektim. Yeni bir hayat, yeni bir ev, bir eş, bunların üstesinden gelip bu oyuna ayak uydurabilir miydim bilmiyorum. Düğün Kandemiroğlu konağında olacaktı. Konağa gidene kadar ünümüzü kesmeyen insan evladı kalmamıştı. Bu sıcakta, gelinliğin içinde işkence gibiydi arabada durmak. tam bir saatin sonunda konağa varabilmiştik. Arife abla ve Helin -görümcelerim-  odaya kadar bize eşlik ettiler. Arife abla yazmamı alırken, "Siz burada bekleyin ben misafirlerle ilgileneyim." dedi. Tam arkasını dönecekken "Haa! Fadime'yi çağırayım da makyajını düzeltsin. " demesine, onaylarca başımı salladıktan sonra odadan çıktı. Odada baş başa kalmıştık. O kanepede elindeki telefona gömülmüş şekilde otururken usulca yanına gidip oturdum. Yüzünü bana çevirmeden, "İyi misin*" diye sordu. "İyiyim." dedim omuzlarımı silkip. "İyi." dedikten sonra iyice gömdü yüzünü elindeki telefona. Bende hal hatır sorunca insan olmaya karar verdi herhalde diye düşündüm. Çok yanlış düşünmüşüm. Bir süre sonra Fadime'nin gelmesiyle, yanından kalkıp sandalyeye geçtim. Makyajımı düzeltmeye çalışırken, "Ne kadar çok ağlatmışsın kız!" demesine buruk bir gülümsemeyle karşılık verdim. "Gelinler ağlamaz ama yüzün gülsün biraz." dedi kocaman gülümsemesiyle. Buruk gülümsememi bozmadan aynaya baktığım da Poyraz'ın pür dikkat beni izlediğini görünce, kızaran yanaklarımla hızla geriye yaslandım. Ne bakıyorsun be ruh hastası! Poyraz'ın ablası Arife kapıdan içeri telaşla girdiğinde hepimizin bakışları ona döndü. "Haydi hazır değil misiniz?!"dedi panikle. Poyraz'ın hızla ayağa kalkmasıyla bende onunla beraber kalktım. "Hazırız abla." dedi Poyraz, yanıma yaklaşıp elini belime yerleştirdi. Bu hareketiyle karnımdaki geçmek bilmeyen alev topu daha da harlandı. Bana dokunuşu tüm tüylerimi şaha kaldırmıştı. Buna bile katlanamazken, nasıl bu adamla bir ömür geçirecektim? Ya da şöyle sorayım. Ben bu adamdan nasıl kurtulacağım? Arife ablanın kapıdan çıkmasıyla bizde ağır adımlarla kapıya ilerledik. Kapının önünde beni durdurup elimi koluna soktu. "Gülümse1" dedi, yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirirken. Dediğini yaparak bende yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. ☘️ Kolumun dürtülmesiyle kendime geldim. "Efendim." dedim tüm dalgınlığımla. Gözleriyle nikah memurunu gösterdi. "En iyisi bir daha sorayım; hiç bir baskı ve etki altında kalmadan, Poyraz Kandemiroğlu'nu eş olarak kabul ediyor musun?" Hayır etmiyorum memur bey, çünkü baskı ve etki altındayım. Bunu dile getiremeyecek kadar büyük bir etki... "Evet." dedim istemsizce. "Poyraz Kandemiroğlu, hiç bir baskı ve etki altında kalmadan Balçiçek Eroğlu'nu eş olarak kabul ediyor musun?" "EVET." diye bağırdı. 'Görende aşkla evleniyor sanacak!' "Sizler şahit misiniz?" "Şahidiz." "Şahidiz." Ayağa kalkıp "Bende sizi karı koca ilan ediyorum." dedi ve elindeki cüzdanı bana uzattı. Cüzdanı elime aldığımda ise, "Gelini öpebilirsin."  Bu sözle birlikte bedenimi kendine çevirdi. Kalbim dışarı çıkacakmış gibi atarken duvağımı kaldırıp alnıma küçük bir buse kondurduğunda nefesimi tuttum. Bir daha bırakmamak üzere, ne de olsa bir daha özgürce nefes alamayacaktım. ☘️ Düğün bittiğinde avluda yakın akrabalarımla vedalaştım. Ailem düğüne gelememişti. Ferhat'ın da bizim evin bahçesinde düğünü vardı. Kardeşimin düğününe gidememiştim resmen. Zaten muhtemelen gitmezdim, puşt Ferhat. Herkesle vedalaştıktan sonra avlunun ortasında öylece beklemeye başladık.  Elmas anne, öyle bir gülümsüyordu ki utancımdan tırnak etlerimi sıyırıyordum, dişlerimle dudaklarıma eziyetler ediyordum. Böyle bir iğrençliğe nasıl göz yumuyorlardı bilmiyorum. Arife abla koluma girip "Haydi gelin kızım." dedi ve beni merdivenlere yönlendirdi. Kaç kat çıktık hiç bilmiyorum. Gözlerimi bir saniye bile olsun ellerimden çekmemiştim. Bir kapıyı açtıktan sonra "Gir bakalım." dedi. Onunda içeriği gireceğini düşünüyordum fakat tam tersi arkamdan kapıyı kapattı. Oda da tek başıma kaldığımda içim içimi yiyordu. Allah'ım sen yardım et bana. Oyalanmak amacıyla etrafı süzmeye başladım. Tam karşımda başlığı gri ve beyaz renklerden oluşan bir yatak vardı. Sağ tarafta camın bitiminden başlayan gri avangart bir koltuk, sol tarafta ise iki tane gri renkte tekli koltuk karşılıklı konulmuştu. Onun üzerinde ise kocaman bir kitaplık vardı. Onun sol tarafındaki duvarda banyoya açıldığını düşündüğüm bir kapı vardı. Sağ tarafında ise kapısı olmayan, giyinme odası olduğunu düşündüğüm bir alan vardı. Kapının önünde duyduğum gürültüyle arkamı hızla döndüm. Kapı açılır açılmaz Poyraz, sırtına vurulan yumruklarla içeriye atıldı. Arkasında genç erkeklerde oluşan topluluk, alaylı kahkahalarıyla kapıyı kapattılar. Derin bir nefes alıp lambayı yakmasıyla korku tüm bedenimi sardı. Bakışları yüzümü bulduğunda "Ne dikilip duruyorsun!" diye çıkışıp banyo olduğunu düşündüğüm kapıya doğru ilerlemeye başladı. "Rahatıma bak." derken sesi alay içeriyordu. He bakacağım rahatıma merak etme, tövbe estağfurullah ne yapacağım ben! Banyodayken kaçıp gitsem? Bu zamana kadar niye kaçmadın akıllı kız. Şimdi mi geliyor aklına kaçmak. Kesici delici alet bulup hadım etsem? Oha oha! Yavaş gel, bir şey yapmaya kalkarsa yap onu. Durduk yere niye adamın geleceğiyle oynuyorsun* Ulan iç sesim merhametli, dış sesim Katil Bebek Chucky. Ya da tam tersi o katil, ben Chucky'nin gelini. Ay bu daha kötü. Ölmek istiyorum Allah'ım bir el at, temizinden bir ölüm işimi görür. Banyonun kapısının açılmasıyla hafif sıçramış olabilirim. Belki hafifin üzerinde de olabilir. Korkmak değildi bu kralı gelse korkutamaz beni de, olacakların endişesi sardı diyelim. Olacaklardan kastım, benim ona yapacaklarım.... "Hala niye dikiliyorsun orada?!" Ters bakışlarına kaşlarımı çatarak karşılık verdiğimde sinirle soluyup giyinme odasına geçti. On veya on beş dakika sonra giyinme odasından üzerinde siyah bir tişört ve siyah eşofman altıyla çıktığın da elinde beyaz çarşaf vardı. Elindeki çarşafa şok içinde bakarken kırmızı ufak lekeler ilişti gözüme. O ise benim bakışlarıma aldırmadan, kapıya doğru ilerliyordu. Kapıyı açıp dışarı adımladığında, dudaklarından şu kelimeler döküldü. "Sen keyfine bak, iyi geceler." Yorumlarınızı canlar  Keyifli okumalar  İnsta:  adilece__ Twitter: adilece__ Wattpad: rabadile
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD