Adamın atını kendi hâline bırakıp yere oturuşunu izlerken ona umursamaz bir şekilde bakıyordu. Burada yatacak hâli yoktu elbet gidecekti, nasılsa o gidince inerdi. Tekrar manzarayı izlemeye koyulduğunda hemen altında ağaca yaslanmış manzarayı izleyen adamın kendi kendine konuşması ile dikkati tekrar dağıldı. Burada bile rahat yoktu, bırakmıyorlardı ki kendini dinleyerek huzur bulsun.
"Duyarsızlığımın cezasını bir gün böyle çekeceğim aklıma gelmezdi. Bazen siyah tarafın görünmeyen beyaz tarafı insanı sarar, kim bilir belki bu kez siyah beyaza dönüşür. Öyle değil mi beyaz kızım?"
Hare kendini tutamayarak "Bir at ile konuştuğuna göre ya gerçekten delisin ya da içinden çıkılmaz bir duruma düşmüşsün." dedi ve neye uğradığını şaşıran adamın etrafına bakınmasını keyifle izledi.
"Daha fazla aranma, bir at konuşamayacağına göre ses yukarılardan bir yerlerden geliyor." demesi ile Ahil başını yukarı kaldırıp eteklerini baldırına kadar çekmiş uçuruma uzanan bir dalda oturan kıza baktı.
"Bana deli diyene bak, akıllı insanın yapacağı iş mi o dalda oturmak."
"Bu benim bileceğim bir iş, şimdi ağacımdan çekil de aşağıya ineyim."
"Tapu memuru olmalısın, ağacı zimmetine geçirdiğine göre..." diyerek sabahki lafına gönderme yaptıktan sonra birkaç adım geri gitti ve dalda başarılı bir şekilde ilerleyen kıza hayretle baktı. Kendisi bırak ağaca çıkmayı annesinin sıkı kuralları altında çocukluğunu neredeyse top bile oynamadan geçirmişti.
"Ben bu ağaca çocukken bile çıkardım, kısacası ben önce geldim."
"Peki..." dedi ve seni umursamıyorum diye bas bas bağıran tavrını takınıp atına doğru bir adım attı. İnsanlarla gereksiz tartışmalara girmezdi, bu da annesinin vazgeçilmez kurallarındandı. Annesi bir insanın duruşuna, hâl ve tavırlarına her şeyden fazla önem verirdi.
"Güzel, demek ki benimle tartışmayacaksın. Zaten pek başarılı olamazsın."
"Hayır, seninle zaten tartışmam! Ben meselelerimi sakince konuşarak hallederim."
"Kendini kontrol altında tutan samimiyetsiz birisin yanı?"
"Bundan rahatsız değilim." derken ki soğukluğu havayı bile soğutacak cinstendi. Ahil umursamazca atın yularını eline aldı ve aşağıya doğru atı hafifçe çekerek yürümeye başladı. Hare birkaç adım ilerisinde onu umursamadan aynı istikamete yürürken Ahil atına bindi ve yokuşu atın üzerinde aşağıya indi. Oldum olası bayır aşağı yürümeyi sevmezdi.
Güneş neredeyse batmak üzereyken atı ile yola inen Ahil yol kenarında durmuş ve telaş ile koşuşturan adamı fark etti. Adam da onu fark edince "Ağam, yardım et karım ölüyor." diye bağırarak yanına geldi.
"Doğum vakti geldi, sancıdan bayıldı galiba ne yapacağımı şaşırdım ben de."
"Ambulansı aramadın mı?"
"Aradım ağam ama suyu gelince beklemeyip yola koyuldum. Biliyorsun hastane biraz buraya uzak."
"Tamam, şimdi sakin ol ve bekleyelim ambulansı burada durdurup öyle devam ederiz yanlış bir şey yapmayalım."
Hare yolun aşağısındaki telaşı fark ettiğinde arabada yatan kadını seçmekte biraz zorlandı. Hızla yanlarına koşarken, gözleri iki telaşlı adama kaydı. Hemen yanlarına gelip hızlıca onları biteni sorduktan sonra sakince konuşmaya başladı.
"Hemen dışarı çıkarıp onu yere yatırmalıyız." dedi ve adamların şaşkın bakışları arasında isteğini bir kez daha tekrarladı. Adamlar yanlış bir şey yapmasından korkarcasına yüzüne baktıklarında "Ben doktorum." dedikten sonra sakince kadını yere indirmelerini bekledi. Onu ilk önce ayıltması lazımdı.
"Oksijen ve şeker muhtevası yeterli kanın beyne ulaşamamasından kaynaklanır, şeker hastalığı filan var mıydı? Bu doğum için oldukça tehlikelidir."
"Hayır yok."
"Sırt üstü ve düz bir şekilde yatırın. Mümkün olduğunca yavaş hareket edin."
İki adam kadını yere yatırdığında solunum yolunun tıkalı olmadığına emin olduktan sonra kanın beyne daha rahat ulaşabilmesi için ayaklarını hemen kapısı açık olan arabaya doğru kaldırıp kapı girişinden destek aldırdı. O sırada uzaktan da olsa ambulans sireni duyulmaya başladı. Kadın acı ile bağırarak kendine geldiğinde Hare "Bana bir örtü gibi bir şey bulun!" diye emretti.
"Arabada bir şal var olur mu?"
"Evet, olur." dediğinde orta yaşlı adam içeri uzanarak şalı aldı ve Hare'ye verdi. Hare kadının bacaklarını aşağıya indirip dizlerini kırdıktan sonra karnının duruş yamukluğuna bakarak fetüsü kontrol etti.
"Fetüs rahim duvarına sırtını dayamış, bu doğum bu şekilde gerçekleşemez. Sezaryen şart ama bunun için maalesef vakit yok." dediğinde ambulans gelmişti. Ahil ambulansı durdurarak yol gösterdikten sonra görevliler sedye ile yanlarına geldi. Müdahale edecekleri sırada Hare "Sedyeye koyun ve bekleyin bana bir eldiven ve bir çarşaf verin." dedi.
"Tamam, bayan bundan sonrası bizim işimiz." diyen kadına kızgın bakışlarını gönderen Hare yüksek bir ses tonu ile "On bilemediniz on beş dakika vaktiniz var yetişebilirseniz gidin. Doğumu burada gerçekleştireceğiz." dedi.
"Tıbbi yeterliliğiniz var mı?"
"Genel cerrahım ve karşınızda tıbbi üstünlüğüm var müsaade edin işimi yapayım."
Ahil "Evet doktor, bırakın işini yapsın." diyerek araya girdiğinde kadını önce sedyeye kaldırıp ardından gelen çarşafı bacaklarına örttüler.
Hare kadına yaklaşıp elini tuttuktan sonra "Fetüsün yolunu değiştireceğim ve bu canını yakacak. Bebeğinin ve kendi sağlığın için buna dayanmak zorundasın." dedi ve eli ile anne karnında önce fetüsü buldu daha sonra baskı uygulayarak rahim duvarına doğru çevirdi. Bebeğin dönüşünü hayranlıkla izleyen görevliler hızlıca toparlanıp tetikte beklemeye başladılar. Hare açıklığı kontrol etmek için muayene ederken bebeğin babası karısının yanına geldi ve elini tuttu. Ahil ise onlara oldukça uzak bir mesafeden soğuk kanlılıkla olanları izliyordu. Mahremiyet sebebi ile yaklaşmamayı tercih etmişti.
"On santim ve bebeğin başını tutuyorum, şimdi derin bir nefes al ve bana yardımcı olarak onu bırak. Birazdan bebeğin kucağında olacak, lütfen dayan." dediğinde kadın tüm gücü ile bebeğini ıkınarak itekledi. Bir iki saniye içinde bebeğin kafası çıktı ardından bedeni de çıkınca dünyaya geldi.
Kısa bir ağlamanın ardından bebeğin kordon bağını kesmeden bebeği annesin göğsüne doğru yatırdı ardından çarşafı da üzerlerine örttü.
"Kordonu kesmeyin, kanın tam boşalması bebeğin sağlığı açısından çok önemli. Ambulansın sıcaklığını iyi ayarlayın ve anneden bebeği ayırmayın sıcaklık konusunda size zaman kazandıracaktır." dedi ve elindeki eldivenleri çıkartarak ambulanstaki atık kutusuna attı. Kadın ambulansa bindirilirken Hare de Ahil'e doğru birkaç adım attı, adamdaki rahatlık kitaplara konu olan cinstendi sanki her gün bir doğuma giriyor gibiydi.
Ambulans giderken adam minnetle Hare'ye teşekkür edip arabasına bindi ve ambulansın peşine takıldı.
"Gerçekten doktorsun değil mi? Başımın belaya girmesini istemem."
"Evet öyleyim." diyen Hare gergindi, böyle bir durumda kendisinin soğuk kanlılığına hayran kalmayacak insan tanımıyordu ama bu adam umursamaz ve kibirli bir şekilde yaptığını görmezden geliyordu. Onun bu tavrına karşılık aldırış etmeden evin yolunu tuttu. Bir müddet sonra yanından atı ile geçen adam ona hiç bakmadan gözden kaybolup gitmişti.
Hare eve döndüğünde kapının önünde bir sürü tanımadığı insan vardı. Ne oluyor diye anlam veremezken sessizce içeri girdi. Çardakta kuzeni Demir hemen onun yanında güzeller güzeli bir kız oturuyordu. Hemen karşılarına baktığında onlara sinirle bakan kadını gördü, kına gecesinde yanına oturduğu kadın ile aynı kadındı. Biraz daha dikkatli baktığında iki kadının da güzelliğinin birbirine benzediğini fark etti. Bu kadın ancak onun annesi olabilirdi. Amcası "Hoş geldin kızım." diyerek Hare'nin yanına yürüdüğünde Hanım ağa hariç herkesin bakışları Hare'ye döndü.
Demir ve Miray olanları öğrenmiş mahçup bir şekilde ona bakıp tekrar önlerine dönmüşlerdi.
"Buraya gelin kızımızı görmeye geldiğim için size söyleyecek çok da bir şeyim yok. O da geldiğine göre onunla konuşabilirim." diyerek sitemli bakışlarını yumuşatarak Hare'ye çevirdiğinde kına gecesindeki gelin adayı ile karşılaştığı için memnundu. Hare kadın ile kendi kaldığı odaya giderken kendisi ile ne konuşacağını düşünüyordu. Odaya girip karşılıklı oturduklarında kadın biraz resmî, biraz samimi ve güçlü duruşu ile Hare'ye bakıp "Seninle ilk kez şu an tanışmadığım için memnun olduğumu söylemek istiyorum. O nedenle yapmacık oyunlar oynamayacağım, kına gecesinde ufak bir konuşma ile de olsa seni tanıdığım için memnunum." dedi.
Hare her yanından asalet akan kadına ifadesiz bir şekilde bakarak "Teşekkür ederim." dedi.
"Sen artık bizim kızımızsın, ben de oğluma bu şartlar altında düğün yapmak istemezdim ama olan oldu. Her şeyin kusursuz olmasını istiyorum, bu neden ile senin de nasıl bir şeyler istediğini bilmem gerek." dediğinde kel ve göbekli olduğunu tahmin ettiği oğlu evlendiği için mutlu oluyor diye düşünmüştü. Her şeyi mükemmel olsa neden bu zamana kadar evlenmemiş olabilirdi ki? Belli ki oğlunun kusurlarını görmemesi için Hare açısından her şeyin mükemmel olmasını istiyordu.
"Benim ne istediğimin pek bir önemi yok, sizin de bildiğiniz gibi bu bir aşk evliliği değil. Her şeyi mükemmel yapacağınıza eminim o nedenle dilediğiniz şekilde bir program yapabilirsiniz."
Kadının diyecek bir şeyi yoktu çünkü kız haklıydı, sessizce yerinden kalkarak "Gelinlik için seni rahatsız ederim öyle ise." diyerek aynı sessizlikle odadan çıktı.
***
İki gün sonra sabah saatlerinde kapının çalınması ile tüm ev halkı ayaklanırken Zeyşan koşarak kapıya gitti. Bir anda avlu ellerinde çantalar olan adamlarla doldu. Giriş ünlü markaların çantalarıyla dolarken herkes onları taşıyan adamları şaşkınlıkla izliyordu.
Adamlardan biri "Hanım ağam, her şeye bakmanızı istedi. Olmayan bir şey ve ya içinize sinmeyen bir şey varsa değiştirelim." diyerek dışarı çıktı.
Çantalarla dolu girişe bakan Hare daha önce hiç bu kadar alışveriş yaptığını hatırlamıyordu. Bu eşyalar neredeyse dolabındaki eşyalardan fazlaydı. Gözleri ünlü bir iç çamaşırı markasının çantasına kaydığında öyle iddialı kreasyon yapan bir firmanın çamaşırları alındıysa kesin bunlar benden çocukta ister diye düşünerek hayıflandı. Çünkü bunun asla imkânı yoktu. Ne olursa olsun o ağa bozuntusu asla kocası olmayacaktı.