(Bölümün çoğunu Berdel 2 de görseniz de sonu Asmîn’in ağzından ve ilk defa okuyacaksınız, direkt geçmeyin)
ASMÎN ÇELEBİ;
“Sen kızını yerlerde sürüklemeye utanmıyor musun?” Diyen ses ile başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki, Ezman Ağa beni bu hâlde görmüştü, hem de üzerimde bu suç varken. Kafamı daha da eğdim, bedenimi dik tutmaya çalışsamda mümkün değildi, her uzvum ayrı ayrı ağrıyordu.
“Siz karışmayasınız Ezman Ağam, bu ailevi meseledir.” Diyen babam silahı kafama daha da dayadı, sıksaydı da kurtulsaydım.
“Arîn nerede lan?” Diye Berzan Ağa tekrar kükredi, “Verdim gitti Ağam, kız çocuğudur daha ne kadar baba evinde oturacak, yarın da Asmîn’i vereceğim.” Diye kinle dillendirdi. Arîn’i umarım gidip kurtarırlardı. “Tabii bu gebe haliyle kim kabul ederse, yemin ederim beni katil edecek…” diye tekrar saçlarıma yapışıp kafamı geriye yatırdı, böylelikle herkesin yüzünü açıkça gördüm, onlarda benim yüzümü gördü. Ne haldeydim bilmiyorum ama Gülnihal Hanım elini ağzına kapatarak “Hii!” Diye şaşkınlık nidası döktü.
Gözlerim kısa bir an anneme değdi, dümdüz bir şekilde bakıyordu yalnızca içim yandı. Gerçekten bu kadar gözden mi çıkmıştık, hadi babam neyse ama annemden de beklemiyordum. En azından yanıma gelmesini istemişti bir yanım. Bir yanım gelipte kızının elini tutarak bu zalim ellerden almasını istemişti.
Onun aksine annem nefretle cümlelerini sıraladı, “O ne demektir Bey, bu kız her gün dizimin dibinde. Gebe ne demektir?”
Saçlarımı bırakınca derince bir nefes aldım, canımın yanması hat safhadaydı artık. “Gözlerimle gördüm test midir ne ondan alıyordu.”
Gözlerim Ezman’a kaydı, kısılı gözleri arasından elinde sıkı sıkıya tuttuğu silah ile sinirle babama bakıyordu.
“Bir soraydın ya kızına niye almış, akılsız Recep.” Diye Dapir bastonunu yere vurup öne çıktı. Sonunda biri gerçekleri dillendirmişti, yol boyu beni tek bir an dahi dinlemeyen babam sustu kaldı şimdi.
“Bizim geline alması için ben gönderdim, yaygara çıkarmadan bir soraydın Recep, kızının şu haline bak…” diye acıyla baktı Dapir “dinlemeden, anlamadan yargılıyorsun” diye sesini yükseltti. Ezman’a artık bakmak istemiyordum, bu halimin suçlusu ben olmasam da utanıyordum, kendimden değil anne ve babamdan utanıyordum. Beni düşürdükleri bu hale utanıyordum.
“Nerde, Arin nerede?” Diyerek Berzan Ağa yerinde duramayarak Boran Ağa’nın ellerinden kurtulup babamın karşısında dikildi. Tırnaklarımı avuç içime batırarak biraz daha ayık durmaya çalıştım, çalıştım çünkü kardeşimin kurtulduğunu duymak istiyordum.
“Evlendi, kıydık nikahını. Gitti” diye konuştu babam umursamazca. Berzan Ağa, ellerini yumruk yaparak, “Nerede diyorum” dedi dişleri arasından tıslayarak. “Arin nerde?” Diye devam etti.
Babam, “Berzan Ağam…” diye söze girse de, Zeliha hanım lafını böldü. “Evlenmiş Berzan, uzatma artık. Evli barklı kadını ne diye sorarsın, ayıp” diye yüzünü buruşturdu. Ters bir bakış attım eminim bu işin içinden bu cadı kadında çıkardı. Yeter ki ağa oğlu hizmetçi kardeşimin sevdasından vazgeçsin diye her şeyi yapardı. Gözü karaydı.
“Ana hepiniz biliyorsunuz…” diyerek eliyle kalabalığı gösterip devam etti. “Benim istediğim tek bir kişi var o da Arin’dir. Eğer ki Arîn’in başına bir şey gelmişse burda kıyameti koparırım”
“Kendine gel oğul, evlenmiş gitmiş bizene.”
“ANAAAA!” Diye haykırdı.
“Söyle Recep, nereye gönderdin kızı?” Diyen Boran Ağa ile babam kem küm etti ama sonunda ağzında ki baklayı çıkardı “Ruto aşiretine verdim Ağam, evlendi gitti. Sizde peşini bırakın!” Diye söylenmeyi de es geçmedi. Ruto aşireti mi? Onlarda kimdi.
“Lan sen 50 yaşında ki Dilavere mi verdin kızını!” Diye Boran Ağa gürledi, 50 yaşında mı? Babam ne yapmıştı, bu adam deli miydi? Arîn daha 21 yaşındaydı, 50 yaşında ki adama kuma vermek ne demekti. Gücüm kuvvetim yerinde olsa kalkıp yüzüne tükürürdüm. “Bu işin içinde olan herkesin ağzına sıçacağım, önce de senin Recep, ölümlerden ölüm beğen!” Diye Berzan Ağa bağırdı.
“İstedi verdim, ne yapayım turşusunu mu kurayım?” Diye bir de üste çıktı babam, midem bulandı. Ağzıma dolan kanı tükürüp baygın gözlerimle kafamı kaldırıp baktım.
“Sus Recep sus, yoksa elimde kalacaksın!” Diyen Boran Ağa arabasına geçti hızla onun ardından da Berzan bindi ve hızla araba sokaktan ayrıldı.
Kurtulacaktı kardeşim artık bedenimde de takat kalmamıştı, dayanmak zorunda değildim artık.
Yanıma gelen Gülnihal Hanım çenemi tutup kaldırdı ve “Asmîn..” diye acıyla fısıldadı. Titreyen bedenime hakim olamıyordum, “Canım acıyor…” diye inledim.
Babam ise hiç dönüp bakmadan silahı beline koyup ardını dönüp gitti, sanki o yapmamış gibiydi. O kadar rahattı. Gülnihal hanım, “Allahın belası” diye bağırdı ama dönüp bakmadı bile. Umrunda değildi, hatta değildik. Ne ben ne kardeşim tek derdi para olan babam işler kendi lehine gitmeyince aynen bu şekilde gözü dönüyordu.
“Kalk elini yüzünü yıkayalım.” Diyen annem kolumu tuttu, konuşacak dermanım dahi yokken çekiştirmeye çalıştı bedenimi, “Saçmalamayın.” Diye kolumu annemin parmakları arasından kurtarıp “Hastaneye gitmemiz gerek.” Dedi keskin bir tonla.
“Yok gelin hanımım hastane falan olmaz, babası koymaz. Elini yüzünü yıkayalım” diye ısrarını sürdürdü annem. Hâla aklınca babamı korumaya çalışıyordu, hastaneye gidersem olay çıkacaktı bunu o da biliyordu. Zaten ne zaman elimizi tutmuştu ki şimdi de tutsun.
“Babasının yaptığına bakın, kız gözünü açamıyor. Ben ondan izin almadım, hastaneye gidecek bu kız.” Diye bağırdı Gülnihal hanım daha fazla kendini tutamayarak.
“Olmaz, hanımım etmeyin.” Diyen annem ile gözlerim kapanıp açıldı, artık bedenimin hareketlerine ayak uyduramıyordum. Tek isteğim gözlerimi kapayıp bir daha açmamaktı. Bu dünyaya bir daha gözümü açmak istemiyordum. Tekrar kolumdan tutup kaldırmaya çalıştı “Ne yapıyorsunuz, kız bayılacak.” Diye tekrar kolumu ellerinin arasından çekip aldı.
Yanımıza gelen iri gölge ile yutkundum umarım Ezman Ağa değildir diye geçirdim, o kadar konuşmanın içinden tek bir sözünü duymamıştım. Ama bizi dikkatle dinlemişti. Bir anda bedenimin yerden havalanmasıyla aralık gözlerimin arasından baktım.
Ezman Ağa’nın kucağındaydım.
Sıkı sıkıya bedenimi göğsüne bastırıp “Arabanın kapılarını açın!” Diye bağırdı ve artık direnmeyi bırakarak gözlerimi kapattım.
Gülnihal hanım ve Ezman Ağan’ın seslerini duydum. Ama kulaklarımın uğultusundan sebep anlamıyordum. Bedenimi koltuğa bırakıp kapıyı kapattı, hissediyordum ama tepki veremiyordum.
“Asmin” diyerek elini yüzümden akan kana götürdü ve gözümün kenarını sildi. Acıyla inledim, “Hastaneye gidiyoruz” dedi.
“Arin” diye inledim, tek aklımda kardeşim vardı. Canımdan candı o.
“Merak etme, Berzan ve Boran gitti” diye içimi rahatlattı Gülnihal hanım, gitmişlerdi ama umarım yetişirlerdi. Onu yanımda görmek istiyordum, ben Arîn’i görmeden rahat edemezdim.
“Canım yanıyor..” dedim.
“Geçecek..” diye telkin etti. Bu yaralarda elbet kapanırdı ama kalbimde ki yaralar asla. Bilincim yavaş yavaş kapandı. Sonrasını hatırlamıyordum artık.
GÜLNİHAL ŞAHMERAN TURAN:
Arabanın ani freni ile Asmîn’in bedenini sıkıca tuttum. Adam kapıyı açar açmaz ben indim o da Asmîn’i kucağına aldı tekrar, hiçbir şey konuşmasa da siniri ve öfkesi yüzünden okunuyordu Ezman denilen Ağanın.
Acile girer girmez, “Sedye” diye bağırdı. İki görevli adam biz doğru koşarak sedyeyi getirdiklerinde Ezman kucağında hareketsiz duran Asmîn’i sedyeyle yatırıp, “Doktor Yusuf’u çağırın hemen” diyerek direktiflerini verdi.
“Tamam” diyerek bir tanesi koşarak gitti. Asmîn’i sedyeyle acilden geçirip karşılıklı duran birkaç odadan birine getirdik.
Ardımızdan önlüklü orta yaşlarda bir doktor ve yanında genç bir hemşire odaya gelerek, “Ne oldu Ezman Ağa?” Derken bir gözü de yarı baygın acıyla inleyen Asmin’e döndü.
“Kim yaptı? Çok kötü gözüküyor.” Diyerek Ezman Ağa’nın yanından geçerek Asmîn’i kontrol etti.
“Hemen bir mr çekilsin, ardından da kanamasını temizleyerek pansuman yapılsın.” Diyen doktor baygın gözlerini kontrol edip geriye çekildi ve Ezman’a döndü, “Kim yaptı bunu Ağam.” Diye tekrarladı sorusunu.
Ama cevap vermedi, “Ağam, polisler bu olayı duyup gelirler birazdan, sizin başınıza iş açılır.” Diye açıkladı.
“Polisler duymasın o zaman Yusuf!” Diyen Ezman Ağa ile odaya hastane personelleri girdi ve sedyede yatan Asmîn’i mr için alıp götürdüler. “Girişini yaptırdığımız ân gelecekler ağam, benim elimde olan bir şey değil.”
“Girişini yapma, ne gerekiyorsa o kıza yap kendine getir!”
“Ama ağam.”
“Sana ne diyorsam onu yap Yusuf!” Diyen Ezman Ağa ile geriye adımladım. İllegal işler çevirmesini söylüyordu açık açık, hem polisler gelse ne güzel olurdu, o babası olacak aşağılık adam hapsi boylardı böylelikle, niye engel oluyordu ki. Kafasını onaylar biçimde sallayan doktor, “Halletmeye çalışacağım.” Dedi.
Ezman Ağa öfkeyle, “Çalışma Yusuf dediğimi yap dedim sana. Kimsenin haberi olmayacak, olay duyulmayacak.”
Kafa salladı ve hemşireyle birlikte odadan çıktı doktor, Ezman Ağa da kapı önüne çıkıp Asmîn’i bekledi. Bedenimi sandalyenin üzerine bırakıp baktım, Ezman Dirijan’ı dün annesi Didar hanımdan duymuştum fakat şimdi tanıyabilmiştim. Annesi evlenmiyor diye yakınıyordu, bir an önce evlensin diye Dapir’e yalvarmıştı. Burada görücüye gideceklerdi en son Ezman Ağa için. Ama bakıyorum ki bu adam dediğim dedik biriydi, yani anası, babası, Dapir pekte umrunda değildi. Baskın bir karaktere sahipti.
Birkaç dakika sonra Asmîn’i sedyeyle getirdiler, Ezman Ağa da tam dibinde durdu. Hemşireler gelip pansuman yapıp yüzünde ki birkaç yerini bandajlarla kapattılar, Yusuf beyde içeriye girdi, “MR’yi inceledim, korkulacak bir şey gözükmüyor, fazla darptan bedeni kaldırmamış bayılmış. Şimdi ağrı kesici bir serum takılacak, ama ne olur ne olmaz diye bu gece burada kalmalı.” Diye açıklamada bulundu.
İçim rahatladı. Kalıcı bir hasarı olacak diye içim içimi yemişti resmen, zaten Asmîn’in yüzüne durup bakan bir insanda gerçekten kalıcı bir hasar beklerdi. Kızın yüzü tanınmayacak bir hâldeydi.
Elleri kırılsın inşallah, kendi kızına yaptığı bunca acının daha fazlasını çekerdi umarım. Ortada bir şey yoktu, sorupta öğrenebilirdi ama o sormadan kızını bu hale getirmişti. Asmin’e serum takıldıktan sonra herkes odadan çıktı. Ben ve Ezman kalmıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum, hem daha Boran’dan da haber alamamıştım. Onu da deli gibi merak ediyordum. Telefonumu da hızlı çıktığım için konakta unutmuştum.
“Ben…” diyerek oturduğum sandalyeden ayağı kalktım. “Telefonumu konakta unutmuşum, Boran’la konuşmam gerekiyor” diyerek o sert yüze baktım.
Ezman Ağa cebinden çıkardığı telefonu uzatıp, “Boran diye kayıtlı” dediğinde “Teşekkür ederim” deyip odadan çıktım.
Telefonu kaydırıp açtım, kilit yoktu. Arama kısmına girerek Boran yazılı isme tıklayıp kulağıma koydum. Umarım Arîn iyidir, umarım başına bir şey gelmemiştir diye geçirdim. Karanlık Mardin’in üzerine çoktan çökmüştü. Yüreğime de yavaş yavaş çöküyordu, bu iki savunmasız kızın başına bir şey daha gelsin istemiyordum.
“Alo.” Diyen Boran’ın sesiyle, “Boran..” diye korkuyla mırıldandım. İyi haber versin ne olur.
“Gül?” Diye cevaplayan Boran “Nerdesin sen, Ezman’ın telefonuyla niye beni aradın?”
“Hastanedeyiz, Asmîn bayıldı, hastaneye geldik…” deyip hızlı bir özet geçip asıl konuya getirdim “Siz gittiniz mi? Arîn… Arîn’i aldınız mı?” Diye yutkundum. Hem duymak istiyordum hem de duyacağım şeyden ödüm kopuyordu. Dolan gözlerimi havaya kaldırıp derince soluk alıp verdim.
“Aldık aldık. Geliriz bir saate, siz hangi hastanedesiniz oraya gelelim.” Diyen Boran ile yüzümde bir gülümseme peyda oldu, Şükür diye geçirdim. Hastanenin ismini söyleyerek kapattım ve arada ki sandalyelere bedenimi bırakıp oturdum. Stresten tüm vücudum zangır zangır titriyordu ama iyi haberi almıştım ya huzur dolmuştu içim.
*
ASMÎN ÇELEBİ:
Bedenimin sızısıyla ağzımdan bir inleme koyverdim ve gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. “Suyu iç..” diyen sert ses boynumdan tutup kafamı kaldırarak dudaklarıma bardağı yaklaştırdı iki yudum alıp kafamı çektim, tekrar yastığa dikkatlice başımı koydu. Gözlerimi açınca beyaz tavanı gördüm öncelikle, hastanedeydim. En son hatırladığım Ezman Ağa’nın beni kucaklayıp arabaya bindirmesiydi. Sonrası yoktu. Her şey silinmişti sanki ama yediğim dayağı çok iyi hatırlıyordum.
Sertçe birkaç kez üst üste yutkunup gözlerimi kapadım tekrar, ama zihnim o anları tekrar gözümün önüne getirince gözlerimi tekrar şiddetle açtım.
Yaşadığım her şey hayal gibiydi ama babam benim hayatımda olduğu müddetçe her şey gerçekti.
“Asmin” diyen sert ses kulağıma doldu. Cevap vermedim sadece gözlerimle baktım. Başımda dikilmiş duruyordu. “Her şeyi gördüm, ailen” diyerek kaşlarını çattı. “Nasıl insanlar olduğu belli”
Konu nereye gidiyordu anlamamıştım. Sadece sessizlikle bekledim. “Evlendireceklerini duydum. Kardeşini de kaç yaş büyük birine vermişler. Büyük ihtimalle aynısını sana da yapacaklar”
Evet bunu biliyordum, ama başkasından duymak canımı daha çok yaktı.
“Bitti mi?” Diye sordum asabi bir halde, canım zaten burnumdaydı. Aynı şeylerin tekrar edilmesi de daha fazla sinirlendiriyordu beni.
“Bunlar sizi ilgilendirmez Ağam, benim ailem beni ilgilendirir” diye konuyu kapatmaya çalıştım. Ama izin vermedi kaşları daha da çatıldı. “Kuma gitmeyi kabul ediyorsun yani?”
Kaşlarımı havalandırdım, “Asla!” Dedim sertçe. Ben ne anlatıyordum o ne anlıyordu. Daha da sinirlendim. “Ama evlendirecekler.” Dedi bastırarak. Gözlerimi kaçırdım, “İzin vermeyeceğim.” Dedim. Asla izin vermeyecektim, o konakta çürürdüm yine de evlenmezdim.
Hele yaşlı başlı adama kuma gitmektense kendimi öldürürdüm. Yaşlı başlı adamın dokunmasının düşüncesi bile midemi alt üst etti.
“Sen o kadar izin verme ki babanı gördüm, tanımama gerek kalmadı. Gözü kara, yaparım dediyse yapacak bir adam. Sen o adamın elinden kurtulamazsın Asmin”
“Sanane” dedim. “Seni ne ilgilendirir benim hayatım Ağam. Bu benim ve ailemin arasında ki bir sorun” diye daha da diklendim. Normal bir zaman da olsa onu kendime çekmek için elimden gelenin fazlasını yapardım ama bu durumda içimden hiçbir şey yapmam gelmiyordu. Yeterince yerden yere vurulmuş, rezil etmişti babam hepimizi.
Yer yarılsa da içine girsem de kurtulsam şu andan.
Ezman Ağa ellerini beline yerleştip ağzının içinden cıklayıp beni onaylamaz bir şekilde “İlgilendiriyor beni Asmin”
“Ağam-“
“Asmin” diyerek araya girdi, lafı ağzıma tıkmıştı. “Evlenmek istiyor musun?” Diye tek düze sordu.
Şaşkınlıkla yüzüne baktım. “Anlamadım Ağam” diye sordum.
“Evlenmek istiyor musun Asmin?” Diye aynı cümlesini yineledi. Ama ben evlenmek istiyor musun cümlesinin içeriğinden hiçbir şey anlamamıştım. Neyi ima ediyordu?
“Benimle evlen”