3. BÖLÜM: KAÇMA PLANI

1577 Words
ZİŞAN ADAR: 1 SAAT SONRA: Kapı iki kez tıklandı, daha “girmeyin” demeye kalmadan kapı açıldı. Ardımı dönmüş, yüzümü yastığa gömmüş haldeydim. Sesim titrek ve öfkeli bir karışımla çıktı: “Gelmeyin dedim size!” Ama o tanıdık ses… Kulağıma fısıltı gibi değdi. “Benim…” dedi. Ardından bir daha, daha net: “Zişan, benim.” Başımı yavaşça kaldırdım, gözlerim yanıyordu. Yaşlar kirpiklerime yapışmıştı. Gördüğüm yüzle içimden bir inilti koptu. “Gülnihal…” dedim şaşkınlıkla, gözlerim onun gözlerine kilitlenmişti. Kafasını salladı, bana yaklaşırken dudaklarımdan ismimi yeniden mırıldandı. İçimde bir şey koptu, tuttuğum gözyaşlarım yeniden aktı. Ellerimle hızlıca sildim, hıçkırıklarımı bastırmaya çalıştım. Burnumu çektim, ama faydasızdı. “Zişan, amcam ve yengem evde mi?” diye sordu yanıma adımlarken. Mavi gözlerim yere kaydı, bakmaya gücüm yoktu. Tutamadım kendimi, yeniden ağlamaya başladım. “Zişan…” dediğinde, çaresizliğim boğazımı düğümledi. Çantasını makyaj masasının önüne bırakıp yanıma oturdu. Artık saklayacak hâlim kalmamıştı. Hıçkırıklarımın arasından döküldü kelimeler: “Ben evlenmek istemiyorum… O adamla, hele asla.” Gülnihal’in kolu omzuma sarıldı. Onun da gözleri dolmuştu, hissediyordum. Yanımda oluşu hem acımı büyütüyor hem de hafifletiyordu. “Zişan, yardım etmek istiyorum…” dedi. Saçlarımı geriye ittiğinde başımı kaldırıp gözlerine baktım. Titrek sesimle sordum: “N-nasıl?” O ise tereddüt etmeden konuştu: “Sen evlenmemekte kararlıysan, ben yardım edeceğim.” Hızla kafamı salladım, gözyaşlarım yanaklarımı ıslattı. “O pislikle evleneceğime ölürüm, daha iyi,” dedim boğuk bir sesle. “Şşş, böyle konuşma. O pislik yüzünden sen hayatından olmayacaksın. Gideceksin, sana yardım edeceğim. Kaçacaksın.” Gözlerim büyüdü, yutkundum. Boğazımdaki düğüm daha da ağırlaştı. Arkama, kapıya doğru baktım; sanki biri duyacakmış gibi. İçimden tek bir cümle geçti: Gerçekten mümkün mü bu? Kaçabilir miyim? Ama sesim çıkmadı. Sadece korkuyla, umutla ve şaşkınlıkla Gülnihal’e baktım. Arkasını dönmeye korkuyordu. Benim gözlerimde öyle bir şey görmüştü ki, sertçe yutkunduğunu fark ettim. Bense gözlerimi boşluğa dikmiş, düşüncelerin içinde kaybolmuştum. Oysa onun kalbi deli gibi atıyordu, anlıyordum. “Zişan…” diye fısıldadı korkuyla. Sanki arkasında birini görmüş gibi titriyordu. Gözlerimi kırpıştırıp kendime geldim, ona döndüm. O an fark ettim ki arkasına dönmeye bile cesaret edememişti. Yavaşça döndü, baktı… Ve derin bir nefes verdi. Arkasında hiç kimse yoktu. “Kusura bakma Gülnihal, gözüm daldı bir anda,” dedim, utançla. “Sorun değil canım,” diye karşılık verdi. Ama gözlerindeki ürpertiyi fark etmiştim. O da benim kadar geriliyordu bu evde. Babam, anam, hele hele Ciwan ağabeyim… Onlardan biri görseydi, işimiz biterdi. Onun gözlerindeki korkuyu anlayabiliyordum. “Bak,” dedi güven vermek istercesine, “ben bir şekilde ayarlayacağım, ne olursa olsun… seni kurtaracağım tamam mı? Ama sakın Zişan, sakın belli etme.” Başımı hızla salladım. İçimde bir umut ışığı doğmuştu. “Tamam… kaçır beni ne olur…” dedim burnumu çekerken. Gözyaşlarım durmuyordu. “Yeter ki kurtar, ne istersen yaparım.” Ama o kararlıydı: “Hiçbir şey istemiyorum, sen yeter ki kurtul Zişan.” Sözleri yüreğimi parçalıyordu. Benim hâlimi en iyi o anlıyordu. Canpolat Adar’ın bu işe bulaşması her şeyi daha da ağırlaştırmıştı. İki kat daha nefes alamaz hale geliyordum. “Benim şimdi buradan bir an önce çıkmam lazım. Gizlice geldim zaten,” dedi ve çantasını karıştırmaya başladı. Küçük bir telefon çıkarıp bana uzattı. “Bu yedek telefonum. İçinde hat var. Benim numaram da kayıtlı. Ama sen bu telefonu çok iyi sakla. Birisi anlarsa, ikimiz de yanarız Zişan. Bu telefonla sana ulaşacağım.” Titreyen ellerimle aldım, bakakaldım. “Tamam Gülnihal, çok teşekkür ederim… Sen olmasan ben ne yapardım…” dedim gözyaşlarımı silerek. “Ağlama lütfen, dik dur. Elimden geleni yapacağım.” Haklıydı. Telefonumu her an elimden alabilirlerdi. Kendi telefonumu babam almıştı. Özellikle ağabeyim Ciwan ya da babam fark ederse, hiçbir şansımız kalmazdı. O yüzden bu telefonu saklamalıydım. Ayağa kalktı, gitmeye hazırlanıyordu. İçimde korku büyüdü. Onu bırakmak istemiyordum ama yakalanma ihtimali çok büyüktü. “Dur, Gülnihal,” dedim. Hemen telefonu yatağın altına sıkıştırdım, gözden uzaklaştırdım. Sonra kapıya yöneldim. “Ben önce bakayım. Gel deyince sen çık.” Kapıyı araladım, koridora baktım. Sessizlik hâkimdi. “Gel, Gülnihal,” dedim alçak sesle. O da kapının arkasından çıkıp yanıma geldi. “Ben etrafa bakacağım,” dedim kararlı bir şekilde. “Zaten abim ve babam yok. Sadece anam evde, küçük bi düğün alışverişi yapıp geldi.” Diye yüzümü buruşturdum. Ben gitmeyince mecbur kendisi gitmişti. Bir daha ki sefere de benim gitmem gerekiyor gibi bir sürü nasihat vermişti. “Ben anamın yanına giderim, sen de hemen konaktan çık. Sakın zaman kaybetme. Anam bir şeyler olduğunu anlarsa, herkese haber uçurur.” Anamın nasıl biri olduğunu çok iyi biliyordum. Hırsı için her şeyi yapardı. Bana kıyamıyor gibi görünse de hiç öyle değildi. Babam bu kararı duyurduğu anda değişmiş, farklı davranır olmuştu. Gülnihal başını salladı. Önden ben indim merdivenleri. Salona doğru yöneldim, anamı oyalayacak bir bahanem vardı. Gülnihal ise arkamdan sessiz adımlarla iniyor, hızla konaktan çıkıyordu. İçimde dua ettim; Allah’ım, ne olur kimse fark etmesin… Odaya girince anam sedirde oturmuş elinde uğraştığı bir şeylerle zaman geçiyordu. Odadan içeriye girmemle dikkatini bana verdi. Hem şaşkın hem de mutluydu. “Zişan, kızım” diyerek yanını gösterdi. “Sana çok güzel alışveriş yaptık.” Diyerek aynı konuyu yineledi. Sadece birkaç dakika sabret Zişan. Gülnihal konaktan çıktıktan sonra odana gideceksin diyerek kendime telkin verdim. “Ne aldınız?” Diye sordum. Bir yandan da göz ucuyla cama baktım. Gülnihal konaktan çıktı mı fark etmemiştim ama kalbim bu hızla yerinden çıkacak gibi atıyordu. Hem korkuyordum, hem de umutluydum. Bu konaktan kaçacaktım. Anam bana baktı, gözlerinde hem merak hem de memnuniyet vardı. “Şunları gördün mü? En güzel kumaşları aldım, senin için.” dedi. Ben kafamı hafifçe salladım, ellerimi dizlerimin üzerine koyarak sessizce oyalandım. İçimde ise Gülnihal’in sessizce arkamdan konaktan çıktığını hissetmeye çalışıyordum. Her an kalbim deli gibi atıyordu; bir adım, bir ses bile fark edilirse planımız bozulabilirdi. Bir yandan elime geçen bir kurdeleyle oynarken, göz ucumla kapının önüne bakıyordum. Gülnihal orada mıydı, arabaya doğru hareket etti mi, bilmiyordum. Hızlıca nefesimi tuttuğum anlar oldu, elim ayağım titriyordu. “Sadece birkaç dakika sabret,” diye fısıldadım kendi kendime tekrardan. Anamın sözleri devam etti: “Baksana, neler aldık, hepsi senin için… Bu akşam da baban gelince görecek, çok beğenecek.” Ben hızlıca başımı salladım, “Evet anne,” dedim ama kafam tamamen başka bir yerdeydi. Gülnihal’i görebilir miyim, fark edecek mi, diye sürekli camdan dışarı baktım. Bir süre sonra arkamdan hafif bir tıkırtı geldi, kalbim sıkıştı. Hemen pencereye yöneldim, ama sadece gölgeydi; Gülnihal hızlı adımlarla konaktan uzaklaşıyordu. İçimde bir rahatlama dalgası yayıldı, sessizce dua ettim; “Allah’ım, kimse fark etmesin, inşallah sorunsuz hallolacak.” Birkaç dakika sonra seslerin yükselmesiyle elimde ki kurdeleyi yere bırakıp cama baktım. Anamda aynı hızla ayaklanıp, “Ne oluyor?” Diyerek kaşlarını çattı. “Yok bir şey” diyerek nefes nefese konuştum. Ellerim titriyordu korkudan. Ne olur görmesin anam. “Ne oluyor orda?” Diyerek kapı önünde oluşan kalabalığa baktı. Korumalardan sesler yükseliyordu. Gülnihal yakalanmış mıydı yoksa. Aşağıda Gülnihal’i gördüğünü anlayınca, “Gülnihal mi o?” dedi, gözleri büyüdü ve tereddüt etmeden merdivenlerden aşağı indi. Ben de sessizce peşinden gittim, onu yalnız bırakamazdım. Kalbim hızla çarpıyordu; her adımımla kavganın yoğunluğu daha da hissediliyordu. Merdivenleri sessiz adımlarla indim, nefesimi olabildiğince kesmemeye çalışarak. Kalbim deli gibi çarpıyordu, ellerim titriyordu. Aşağıda Gülnihal’i görmüştüm; Boran ağa da vardı hatta öfkeliydi, korumaların telaşını, seslerin karmaşasını bir anda fark ettim. Her adımımda midem bulanıyordu, ama Gülnihal’i yalnız bırakamazdım. “Anne…” diye mırıldandım, ama beni duymadı bile sinirle merdivenleri döve döve aşağıya indi. Sadece peşinden hızlı hızlı indim. Yarı aralık kapıyı anam tamamen açarak kapı önünde durdu. Kapının önü tamamen kalabalıktı. “Ne oluyor burada Gülnihal” diye bağırdı anam. Ellerim titredi. Gülnihal’in gözlerinin içine baktım. Ne olur bir şey söylemesin diye. Kalbim deli gibi çarpıyordu. O anda anamın sesi duyuldu: “Ne oluyor burada, Gülnihal?” Diye bağırdı. Gülnihal sakin bir sesle yanıt verdi: “Bir şey olduğu yok yenge, siz içeriye geçin..” Ama annemin gözleri hâlâ öfke ve şaşkınlık içindeydi. İçimde korku büyüdü; Babam Gülnihal’in buraya geldiğini duyarsa kıyamet kopardı. Boran ağanın gözü Gülnihal’deydi, gözleri delice bakıyordu. Kalbim sıkıştı, ellerimi sıkıca kenetledim. Gülnihal kolunu Boran’a kaptırarak durmaya çalışıyordu. “Bin şu arabaya hemen!” dedi Boran ağa, arkamızdaki arabayı göstererek. Gülnihal başını salladı, birlikte gitmeleri gerekiyordu. Benim yüzümden kavga edeceklerdi. Ama ona yardım edemiyordum. Anam telefonu çıkardı ve hâlâ öfkeli bir sesle bağırdı: “Ne oluyor diyorum kapımın önünde, şimdi arıyorum Hozan Amcanı Gülnihal. Ona açıklama yaparsın!” İçimde panik daha da büyüdü, nefesim sıkıştı. “Ana!” diye seslendim, kolunu çekiştirdim. “Ne olur dur bi!” dedim. Gülnihal arkamdan sakin ama kararlı bir sesle, “Yenge bi dur” dedi. İçimde hem korku hem de rahatlama karışımı bir duygu patlaması yaşadım; onu yalnız bırakmak istemiyordum ama anamın öfkesi de korkutucuydu. Boran ağa kolunu sıkıca tutup, “Yürü Gülnihal” dediğinde, Gülnihal gözlerini kapattı, ben de kalbim sıkışmış şekilde arkasından sessizce baktım. Mide bulantısı ve korku arasında nefesimi güçlükle alıyordum. Arabanın kapısı açıldığında Boran ağa Gülnihali arabaya bindirip kapıyı kapattı. Anam elinde ki telefonu havaya kaldırıp “GÜLNİHAL ARIYORUM AMCANI HA, haberi ola!” diye bağırdı. İçimde panik bir kez daha yükseldi, gözlerim Gülnihal’e takılı kaldı; bir yandan korkuyordum, bir yandan bu çıkmazdan nasıl kurtulacaklarını düşünüyordum. “Gel içeriye ana” diyerek kolundan tutup içeriye çekiştirerek kapıyı kapattım. “Ne oluyor kız?” Diyerek kolumu sertçe tutup kendine çekti. “Seni gebertirim Zişan” diye sesini yükseltti. “Babanı arayacağım gelsin” diyerek elinde ki telefonda bir şeye basıp kulağına götürdü. “Ana” diyerek sesimi yükseltip bağırdım. “Hozan” diyerek telefonda sesini yükseltti. “Ağam gel buraya çabuk. Gülnihal burdaydı. Kocası Boran ağa da kapının önündeydi. Kavga ettiler. Bir şeyler oluyor.” Kalbim göğsümden taşacak gibiydi. Bu sefer kesin bir şekilde bitmiştim. Kaçamayacaktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD