3. BÖLÜM

2560 Words
Suyun yüzeyine çıktığımda lanet pislik yukarıdan kahkahalarla bana gülüyordu, korkuluklara çıktığında bu delinin üzerime atlayabileceğini düşünerek hızla kenara yüzdüm aynı anda balıklama atlayarak suya daldı, o çıktığında teknenin arkasına doğru yüzüyordum. Nasıl bir deliye çattıysam bir de kurtulamıyordum. Ne laftan anlıyordu ne de dediğimi ciddiye alıyordu, pislik herif tam bir manyaktı. Teknenin arka kısmındaki iskeleye geldiğimde aramızda mesafe olmasına rağmen, yetişip dibimde bitmişti, benden daha hızlı hareket edip yukarı çıktı ve önüme dikilip çıkmamı engelledi. Neden benle uğraştığını anlamıyordum ama eğer niyeti beni deli etmekse kesinlikle doğru yoldaydı çünkü delirmeme ramak kalmıştı. Aynı anda delililerin yaptıklarından meshul olmadıklarını da anımsadım. Burada onu suya atıp motoru çalıştırdıktan sonra arkama bile bakmadan gitmek çok iyi bir fikir gibi görünüyordu. -Gölge yapma da çekil önümden, dedim. Şu an gerçekten sinirliydim. Aklımdakileri ise yapmamak için kendimi zor tutuyordum. -Ya çekilmezsem dedi ve tepeden tepeden yüzüme baktı, daha önce kimsenin önünde böylesine küçülmemiştim. Adam önünde çaresizce durmamdan delicesine bir keyif alıyordu ve bunu açıkça göstermekten çekinmiyordu. -Bana bak lanet herif seni gebertirim. -Kızınca da ne kadar çirkin oluyorsun. Ayrıca o kibir abidesi bir anda gidiveriyor. -Çetelesini tutmak sana dümeşmedi çekil oradan, dememle elini uzattı şimdi de çıkmama yardım etmek istiyordu. Kesinlikle güvenilmez bir tarafı vardı, şu an elimi ona uzatman en son isteyeceğim şey olmalıydı. -Tut elimi yoksa çıkmana izin vermeyeceğim, bunu sırf dediğini yaptırmış olmak için yaptığına emindim. Tek bilmediğim benimle derdinin ne olduğuydu. -Buruş buruş olana kadar burada kalırım. -İnat etme de tut, diyerek daha çok eğildi. Başka kurtuluşum olmadığını anlayınca elimi uzattım sıkıca bileğimden kavradı tam çıkacağım esnada bileğimi bıraktı ve tekrar suya düştüm aynı anda iskeleye göğüslerimi çarptım. Bu çok acı verici olmuştu. Lanet pislik! -Düşündüm de buruşmak istiyordun, sen buruş ben yukarıdayım, diyerek güverteye çıktı. Artık canıma yetmişti, gevşek psikopat derdin ne acaba? Sudan çıkarak arkasından yetiştim ve ona zarar vermek istedim fakat ne kadar sıkı yumruk da çaksam banamısın demezdi, ama mutlaka bir şey yapıp içimi soğutmalıydım, o hırsla ensesine şaplağı yapıştırdım ama dakikasında pişman oldum anında geri döndü ve birazdan seni pataklayacağım bakışlarını gözlerime dikti. Ensesine vurmamdan hoşlanmadı, erkeklerin neredeyse tamamı bundan hoşlanmazdı. Bile isteye yapmıştım ve pişman değildim. -Sakın ama sakın bir daha aynı şeyi deneme. -Ne olur yaparsam? -Düştüğün o sudan çıkamazsın, şimdi otur karşıma bizim şu işi konuşalım, diyerek oturdu ve arkasına yaslandı. Kafaya koymuştu, benimle evlenecekti ama benim böyle bir niyetim yoktu. İstediği paraydı vererek kurtulmam en mantıklı yol olabilirdi. -Ne işi, dedim sinirle. Biliyordum ama işi anlamazlığa vuruyordum. -Evleneceğiz ya... -Ben zaten evleneceğim kişiyi buldum boşuna vakit kaybediyorsun. Onunla evlenmek gibi bir niyetim olmadığına ikna olmak zorundaydı. -Vazgeçersin. -Ben sana yüz bin dolar vereyim sen benim yakamdan düş ne dersin? -Aldığım parayı hak etmek isterim. -Haaa bir de namuslusun yani. -Tabi eğer namussuz olsaydım denizin ortasında karşımda yarı çıplak dururken bambaşka şeyler yapardım burada böyle oturmazdım. "O biraz sapıklığa giriyor bence, ayrıca sıkar." "Öyle mi?" dedi ve yerinden kalkıp yanıma oturdu çekilmek istedim izin vermedi. Hayatımda ilk kez kendimi bu kadar savunmasız hissediyordum, etrafımdaki güçlü duvar birden yıkılmış altında kalmış gibiydim. Adamın sınır tanımazlığı beni güçsüz hissettiriyordu. Çünkü ona karşı bir savunma mekanizmam yoktu. Sonunda şirketin güvenlik firmasından adamlar ayarlayacaktım, başka türlü baş edemeyecek gibi görünüyordum. "Uzak dur benden." "Çok nazlısın, ben istiyorum sen evet de güzellikle kapansın bu konu ama sen yok illa zorla olsun istiyorsun." "Bir doktora filan göründün mü sen? Çünkü akıl sağlığından artık şüphe ediyorum." dediğimde yanımdan kalktı ve tişörtünü çıkartıp güneşe bıraktı o dakikaya kadar ıslak giysileri giydiğinin farkında değildim. Şov mu yapıyordu bu böyle? Eğer şovsa biri bu adamı içeri atmalı, bu sert kıvrımlar tek tek adamı katil ederdi, kafamdaki lanet sesleri durdurarak başımı öne eğerek onu görmezden geldim, hayatımda ilk kez bir adam böylesine dikkatimi çekiyordu ve tabi bu sadece fiziki bir şeydi karakteristik olarak asla konuşmayı tercih etmeyeceğim de bir gerçekti bu yüzden isterse dünya starı olsun önemli değildi! O vehametle yerimden usulca kalktım ve kaptan köşküne indim, dümene geçmeden pareomu üzerime giydim rahatsız edici bakışları yoktu ama yine de rahat edemiyordum, kontağa baktığımda anahtarı göremedim etrafa bakındım yoktu. Tabi ya! Şu lanet heriften başkası olamaz, diye düşünerek çıkışa yöneldim ama çıkış iri cüssesi ile kapalıydı, dirseğini kapıya yaslamış anahtarı da elinde sallıyordu yüzünde ise pis bir sırıtış vardı. Tam bir pislik gibi davranıyordu. Dövecekmiş gibi bir ifade ile gözlerine baktığımda şen bir kahkaha attı, kendime engel olamadım ve üzerine doğru yürüdüm aynı anda elini yukarı kaldırdı ve anahtara uzanmamı engelledi. "Ver şu anahtarı," diyerek sinirle soludum. "Vermiyorum." dedi ve güverteye doğru ilerlemeye başladı. Akıllı bir adama benzese de şuursuz olduğu kesindi çünkü ne desem anlamıyordu. Her zamanki tavrımı takınıp omuzlarımı dikleştirdim ve başımı yukarı kaldırdım onu küçümseyen bakışlarımı da takındıktan sonra önüne geçip onu durdurdum, keskin bakışlarımla karışılaşınca bıyık altı gülümsedi ve beni kenara itekleyip yanımdan geçti, tekrar yetişip önüne geçtim ama bu kez iki katı sinir doluydu bakışlarım. "Bu tavırların bana sökmez güzelim geç otur da konuşalım şimdi." "Bak bu iş yaş ve benim seninle işim olmaz." "Olacak! Hem ne varmış bende?" "Sen manyaksın!" "Daha fazlasıyım." dedi ve kolumdan çekerek krem deri konforlu koltuğa doğru iterek oturmamı sağladıktan sonra yanıma oturdu, kalkmak istedim izin vermedi. Deli miydi neydi? En iyisi biraz akıllı davranmamdı, ondan kurtulmam için başka da çarem yok gibi görünüyordu. "Evet daha fazlasısın, aptal, geri zekalı, moron, kendini bir şey sanan embesil, sa..." Cümlemi tamamlamama fırsat vermeden sertçe iki eliyle yüzümü avuçladı, o an bana kafa falan atacağını düşündüm fakat öyle olmadı sebebini bilmediğim bir şekilde gözlerimi incelemeye başladı. Aptal Mihrimah, bu nasıl adamın suyuna gitmek adamı deli ederek üzerine saldın resmen. O bakarsa ben de bakardım bu yüzden bir saniye bile ayırmadım gözlerimi gözlerinden ve ona meydan okudum, hafif bir tebessümle son bakışını atıp yüzümü bıraktı. "Bu iş tamam, ne zaman evleniyoruz?" "Senden kurtuluşum yok değil mi?" diyerek bıkkınlıkla nefes alıp verdim. "Yok." dedi ve sert bakışlarını ortadan kaldıran bir glümseme gönderdi gözlerime. "Tamam o zaman istanbul'a döndüğümüzde evleniriz." "Peki, bu benim için bir sözdür." O kendisiyle evleneceğimi düşüne dursun, ben de o boşlukta bir plan yapardım. "Tamam." dedim ve arkama yaslandım nasılsa o anlamadan kaçıp gideceğim otelden, şimdilik suyuna gitmek en iyisi. Agâh... Güvertede tek başıma kaldığımda açıkta yüzüşünü izliyordum, yalancı! Ben Agâh isem bu yalanı beni başından savuşturmak için söylediğine eminim ama şeytanın desisesi başka olur... Telefonumun sesini duymamla üst kata koşar adım çıkmam bir oldu, son anda elime aldığım telefonu nefes nefese açtım arayan Haktan'dı. "Alo kuzen neredesin ya sabahtan beri görünmüyorsun.?" "Açıktayım bugün ben." "En son konuştuğumuzda öyle bir program yoktu." O da bu tutarsızlığım karşısında şaşkındı, normal şartlarda disiplinli ve temkinli bir yaşam tarzım vardır ama şu an hiç de olmadığım bir insan gibi davranıyordum. Tuhaf bir şekilde bu durumun hoşuma gitmesi gerçek mana da ilginçti. Bu benim yıllardır bir olaya verdiğim en içten tepkiydi. "Benim asilzade kiraladı bugün tekneyi, resepsiyondan Ayşe aradı ben de kiraladığı tekneye kaçak yolcu olarak girdim." "Elemanlara bu işlerle uğraştıkları için ekstra ücret ödemen gerekiyor farkında mısın?" "Farkındayım kuzen ama otel işleriyle en iyi sen ilgileniyorsun eline su dökemem." "Ne yapalım ben de senin kadar iyi bir yönetici değilim." Sanki iyi bir yönetici olmayı istiyormuşum gibi, mecbur olmasam acaba bir gün dahi o plazaya bağlar mıydım kendimi. "Yapma kuzen kendini küçümseme." "Senin iş ne durumda peki?" "Bana benimle evleneceğini söyledi ama yalan! Ona öyle bir şey yaptım ki deli divane olacak. Beni bulmak için adamlar tutacak ama yalnızca ben istersem benimle konuşabilecek." "Neden uğraşıyorsun, iyice taktın bu kıza kafayı kapılıp gitmenden korkuyorum." Son söylediği bu laf içim bir tuhaf olmasına sebep olurken bunun imkânsızlığını düşünüyordum. "Ben mi? Hiç sanmıyorum, biraz o kalkık burnunu indireceğim sonra bırakacağım ama kendini beğenmiş hallerini unutturana kadar bırakmayacağım." Aslında onun bu hâllerinden bana neydi ki? Yoluma bakıp arkamı dönmem en mantıklısıydı ama bunu yapamıyordum ve sebebini henüz kendim de bilmiyordum. Bildiğim bir şey varsa onun o kibrini yenecektim. "Peki bana öyle bir şey söyle ki bu yaptığında bir mantık bulabileyim." "Soru mu bu şimdi." Sanki ben buna cevap verebiliyordum da ona da açıklama yapacaktım. "Lafı çevirme sana mı kaldı ona haddini bildirmek, bırak başkası bildirsin." "Bırakamam." "Yanlış sulardasın kuzen, boğulmandan korkuyorum." "Rahat ol kuzen bana bir şey olmaz." "Öyle umuyorum." dediğinde burun kıvırdım ve kapattım telefonu ardından aşağıya indim... Mihrimah... Ne kadar suda kalırsam o kadar iyiydi benim için çünkü şu adamı karşıma alarak uğraşmak istemiyordum, bu güzel anların tadını çıkartmak için suda oyalanabildiğim kadar oyalandım, Samsun'a gittiğimde böyle bir şansım olmayacaktı. İşlere başlamadan bu tatil benim için bulunmaz hint kumaşı gibiydi, teknenin arka tarafına yüzdüğümde iskeleye yaslanıp nefesimi düzelttim ardından, güverteden geçerek mutfağa ilerledim, üzeri hâlâ çıplak bir adet adam! Elinde şef bıçağı domatesleri doğruyordu, ocakta da balık tavası içinde de palamut vardı; bıçağı rahat tutuşunu kısa bir süre izledim kenara bıraktı ardından küçük doğradığı domatesleri kabın içerisine koydu ardından hazırlanmış olan sosu kaba koyup salata kaşıklarıyla karıştırdı. "İzlemen bittiyse şuradaki ekmekleri alıp yukarı çık." demesiyle irkildim hiç sesimi çıkartmadan ekmekleri alıp yukarı çıktım masada kurulu servisler vardı. Arkası dönük olduğu hâlde orada olduğumu hissetmişti. Kısa bir süre sonra elinde servis tabaklarıyla yukarı geldi tabakta balık yanında ızgara domates, biber ve limon vardı, şık bir restorandaki gibi güzel görünüyorlardı. Acaba aşçı mıydı, ya da mesleği neydi? Bunlar beni ilgilendirmiyordu. "Aşçı mısın?" diye sordum. Merakıma yenik düşmüştüm, halbuki sormamam gerektiğini biliyordum. Aklımın oyununa yenik düşmüştüm. "Hayır sadece yemek yapmayı seviyorum." dedi ve önündeki tabağa odaklandı. "Umarım zehirlenmem." "Önce zehirleyip ardından ağırlık bağlayıp suya atacağım seni. Hangi korku filmindesin acaba?" "Bence sen çok film seyrediyorsun sanırım. Böyle senaryolar yazdığına göre." "Entrakalarla dolu olan sensin." dedi ve gülümsedi. Bu adama gülümsemek ne de çok yakışıyordu. Böyle temiz bir yüze sahip olan birinin, bu kadar kötü karakterli olmasını aklım almıyordu. İnsanın iç güzelliği dışa da yansır diyenler yalan mı söylüyordu yani. "Senin gibi patavatsız değilim en azından." "Kendini bir şey sanan ama aslında hiçbir şeyi olmayan bir kadınsın sadece." cevap vermedim ama sinir kat sayım en üst safhadaydı. Kendini görmeden beni yargılıyordu, sanki kendisi sütten çıkma ak kaşıktı. Ona bakmadan önümdeki tabağa dönüp afiyetle yedim ardından kaptan köşküne giderek üzerimi değiştirdim, güverteye çıktığımda o da aşağıya iniyordu. "Anahtarı ver." diye sert bir tavırla konuştum. "Sert tavırların bana sökmez Asi kız, önce onu söyleyeyim, dediklerim ayrıca yalan değildi gerçekti." diyerek geldi ve önümde durdu. "Senin gibi hadsiz değilim." "Ama hissizsin." demesiyle dayanamayarak sıkı bir tokadı yüzüne yerleştirdim, daha elimi indirmeden elimi havada yakaladı ve arkamda büktü, aramızda mesafe kalmamacasına kadar sokuldu ve kulağıma eğilip konuşmaya başladı. "Eğer bir daha aynı şeyi denersen bu kadar insaflı olmayacağım gelecekteki karıcığım, bu kadar ucuz kurtulmana da izin vermeyeceğim." diyerek uzaklaştı ve elime uzanıp anahtarları bıraktı. Hayatımda ilk kez bir erkekle bu kadar yakın durdum ve etkisi hâlâ devam ediyordu, tıpkı Ingilizcedeki perfect tense gibiydi, bir olay olur bitse de etkisi devam eder. İşte tam olarak böyleydi, gitmişti ama sanki yanımda gibiydi. Bir an önce otele gidip buradan kaybolmam lazımdı aksi hâlde bu bela tepeden tırnağa istila edecekti beni, usulca tekneyi kullandım ve hiçbir şey yokmuş gibi davrandım, otele geldiğimizde iskeleye birlikte yürüdük. "Akşam aynı masada yemek yiyeceğiz." diyerek önden geçti ve elini uzattı düşmemek için elini tuttum karaya ayak bastım ardından önüne geçip durdum. "Yediğin yemekler boğazına dizilsin inşallah." Dediklerimin hiçbiri onda bir etki bırakmıyordu. Aksine ben sinirle bir şeyler söylüyordum o da eğleniyordu. Sanki sirk maymunuydum da geçmiş karşıma gülüyordu. "Güzel dileklerine layık olmaya çalışacağım." dedi ve önümden geçerek otele doğru yürümeye başladı. Pis gıcık! Ne yazık ki bir akşam yemeği boyunca sana katlanacağım, ortalık sakinleştiğinde ise arkama bakmadan buradan uçup gideceğim. O zaman yüzün ne hâlde olacak görememek kötü bir şans benim için. Agâh... O bana sinir oluyordu benim keyfim yerine geliyordu, beni Allah kahretmesin ben ne yapıyorum böyle, her ne yapıyorsam yapıyorum bu bana iyi hissettiriyor, o haddini bilecek ve insanlara tepeden bakmaması gerektiğini öğrenecekti, bundan bana ne diye kendime sormam gerekirse kendisini bir halt sanan birine haddini daha önce bildirememiş olmamdı. Odama çıkmadan resepsiyona gidip en ufak hareketliliği bildirmesini istedim ardından odama çıkarak duş aldım. Kısa bir uykunun ardından üzerimi giyerek restorana indim, iskelede kurulu masaları dikkatle inceleyip elinde telefon uzakları izleyen Asilzadeyi buldu gözlerim, yavaşça geçip karşısına oturdum boş gözlerle beni inceledi ardından burun kıvırıp tekrar manzaraya döndü. Genelde kadınlar bana kayıtsız kalamazlardı ama karşımdaki sinir yumağı tarafıma bakmaya bile tenezzül etmiyordu, iyi ya bu da istediğimdi bir insanla uğraşabilirdim ama kalbini kıramazdım bu da yapımda yoktu zaten ve farkındayım ki bu kız da bana âşık olmayacak, tabi ben bu oyundan vazgeçecek miyim hayır! Hem de hiç acımadan onunla uğraşacağım. "Ne düşünüyorsun?" diye sorduğumda hiç istifini bozmadan, "Sana ne?" diye cevapladı beni. Dili her konuştuğunda zehir saçıyordu. Ağzından tek kelime güzel laf çıkmıyordu. O kadar kibirli o kadar kendini beğenmişti ki gözleri hiç yumuşak bakmıyordu. Acaba geçmişte bir acı mı yaşadı diye düşünmeden edemedim, insalar belli olmazdı çünkü. Kimi ağlayarak içine kdardı, kimi gülerek göstermezdi ne hissettiğini, kimi de sert bir kabuğun içine saklardı kendini. "Çok kederli bakıyor gözlerin ben de müstakbel karımı merak ediyorum." diye alayla sordum. "Önüne bak ve gelecek olan yemeğinle ilgilen, sesindeki alaylı tınıyı anlamayacak kadar aptal değilim bu yüzden benimle uğraşma çok fena olur." "Ne yaparsın?" "O zaman görürsün, ayrıca benim paramla kocamsın bu yüzden yerini bil." "Hay senin parana ben, ne kadar kıymetliymiş madem bu kadar kıymetli gerçek bir koca bulsaydın kendine, ama pardon bu ketumlukla gerçek koca bulma şansın yok, senin gibi bir insanı kim neden sevsin ki?" dememle elini kaldırdı ve gözlerime delici bir bakış fırlattı tam tokat atacağı esnada elini havada yakaladım, aynı onun gibi sert bakışlarımı onda kilitledim. "Sana bir daha böyle bir şey denememeni söylemiştim ama hiç söz dinlemiyorsun." dediğimde hâlâ elektrik yüklü bakışmamız devam ediyordu ve sıkıca kavradığım bileği avucumun içinde duruyordu. Ne kadar sıktığımı yüzündeki ifadeden anladım kurtarmaya çalışıyordu fakat bir milim bile oynatamıyordu bileğini, canını yaktığımı anladığım anda ateşten kaçar gibi bıraktım kolunu ve bileğindeki kızarıklığa baktım, hayvan gibi davranmanın anlamı yoktu, kızarık bileğini tekrar elime aldım kaçırmak istedi izin vermedim kızaran yerlerini usulca öptüm bunu yaptığım için kendimden nefret etsem de o an içimden gelen böyle davranmaktı çünkü bile isteye birinin canını yakmıştım ve bu kim olursa olsun önemli değildi ben böyle bir adam değildim özüm bu değildi yani ama bu kadının yanında kontrolümü kaybetmem çok başka bir şeydi. Bileğini öpmemi şaşkınca izledikten sonra gözlerime sinirle baktı ve kıskacımdan kurtuldu, aynı anda yemekler geldi. Mihrimah... Dudaklarının sıcaklığı hâlâ bileklerimin üzerindeyken önüme gelen yemeğe dönüp sessizce yemeğimi yemeye başladım, masanın üzerindeki telefon titremeye başlayınca ister istemez o tarafa baktım arayan Meryem idi, telefona uzanıp ekranı kaydırdı ve konuşmaya başladı. "Evet." "..." Karşı taraftan ses anlaşılmıyordu. "Ben haber vereceğim." "..." "Birkaç günü bulabilir benim gelmem, sana mesaj atarım." "..." "İyi akşamlar." dedi ve telefonu kapatıp tekrar masaya koydu. "Demek bir sevgilin var?" diyerek dikkati üzerime çektim, kibarca gülümsedi. Bu ondan daha önce hiç görmediğim kadar samimi bir gülümsemeydi. "Hesap vereceğim hiçkimse yok ve kimseye hesap vermem." "İşte herkesin yaşam biçimi benim de alamayacağım hesap yoktur." dediğimde çözemediğim bir ifade ile gözleri gözlerimde gezindi. Şu an içim bir tuhaf olmuştu, ne vardı bakışlarında çözemiyordum. "Zamanı geldiğinde hakkıyla hesaplaşırız öyle ise." dedi ve yemeğini yemeye başladı. Bu tuhaf adamla yediğimiz enteresan yemeğin ardından odama çıkarak Nisa'ya eşyaları toplamasını ve ardından otelden çıkışımızı yaptırmasını söyledim, duşa girip yol için rahat bir şeyler giyip döndüğümde oda boştu, Nisa muhtemelen çıkış işlemlerini yapıyordu birazdan eşyaları almaya gelirlerdi ben de yavaşça çıksam iyi olacaktı. Kol çantamı alarak kapıya yaklaştığımda açılma sesi geldi, hafifçe geri çekildiğimde içeri giren adam direk üzerime yürüdü gözlerine baktığımda adını hâlâ bilmediğim gıcıkla karşı karşıya geldim, savuşturmak istedim fakat gücüm yetmedi. Maalesef iki elimi sıkıca kavrayıp arkamdaki duvarda beni yavaşça sabitledi ve delici bakışlarını gözlerime dikti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD