Karanlık insanın ruhunu yakarken uğultuyla birlikte gelen sesler, yaşadığı kabusun içinden tüy gibi çekip çıkarıyordu Medusa'yı.
Telefon tiz sesiyle çalmaya devam ederken zor bela gözlerini açmaya çalıştı, gözleri kapalı bir şekilde komodinin üzerine uzandı ve derin bir nefes alarak yaşadıklarının rüya olduğunu anımsadığı için keyifle açtı telefonu.
Arayan Efeydi iş için konuştuğunu ve başlayabileceğini söyledikten sonra işi olduğu için çabucak kapatmıştı telefonu.
Hâlâ gördüğü rüyanın şokundayken banyoya geçti ve yüzünü yıkayıp kendine geldi. Ardından markete giderek tüm ihtiyaçlarını aldıktan sonra güzel bir kahvaltı yapıp son tatil gününde etrafı devr-i alem yapmaya çıktı.
***
Saat öğleden sonra üçe geliyordu, güneş damla damla erirken Medusa serinlemek için plaja doğru yavaş yavaş yürüyordu. Bugün dünden daha sıcaktı âdeta kavruluyordu sokaklar...
Plaja geldiğinde parmak arası terliklerini plaj çantasına atıp kumlara yalınayak basıyordu şimdi ve güneşin yaktığı kumların sıcaklığını iliklerine kadar hissediyordu. Gözlerini kapayıp bir müddet öylece bekledikten sonra yavaşça adımladı.
Gördüğü bir şezlonga bikinisine uyan turkuvaz havlusunu yerleştirip elbise pareosunu üzerinden çıkardı. İçinde telefonda dahil olmak üzere birkaç kuruşun dışında hiç değerli bir şey olmayan çantasını şezlongun üstünde bırakıp denize girmek için kalktı.
Kumların sıcaklığı yavaş yavaş ayağına çarpan dalgalarla yok olup gidiyordu. Su, basenlerine gelene kadar yürüdü ve ardından havanın açık olmasıyla parlayan suya daldı. Şimdi bütün bedeni sudaydı, birden girerek alıştırmıştı suyu vücuduna.
Yaklaşık bir saat yüzdükten sonra dinlenmek için sezlonga ilerlediğinde burnunun dibinde duran adamı fark edip durdu. Bir kez daha çarpışamazdı o ukala ile, kendisini takip edip etmediğini düşünürken, gittiği her yerde pire gibi bitiyor olması aklını karıştırıyordu. Düşünceleri karşısındaki sınır tanımaz adamla uğraşırken düşüncelerini bölen yine o oldu.
"Çekileyim de bir kez daha çarpma!"
"Yine mi sen? Belamısın? Git yoksa bu kez çok fena olacak!"
"Sen beni tehdit mi ediyorsun?"
"Nasıl algılarsan."
"Bak sen! Hem yürümeyi bilmiyorsun hem de zeytin yağı gibi üste çıkmaya çalışıyorsun."
"Sen, bence bir doktora görün, bu ateşle fazla yaşamazsın!" Diyerek ufak bir tavsiyede bulunan Medusa söylediği lafın yanlış algılanacağını düşünmemişti.
"Ben sana ateşi gösterirdim ama burası yeri ve zamanı değil!" diyerek cüretini aştı ve kolundan tuttu.
Neye uğradığını şaşıran Medusa, kolundan tutup kendini sarsma cesaretini kimden aldığını düşünüyordu. Sıkıca kavradığı kolunu kurtarmaya çalışırken kabaca çekiyordu ama bir mengene gibi yapışan parmaklarında ufak bir gevşeme bile olmuyordu. Giderek acıyan kolunu kıpırdatamaması yetmiyor gibi bir de delici bakışlarını üzerinde sabitleyip konuşuyordu.
"Ayağımın altında fazla dolaşma! Ezilmenden korkuyorum, yazık olur!" diye uyarıda bulunurken ukala bakışlarını bir saniye bile Medusa'nın üzerinden çekmiyordu.
"Sersem bırak kolumu yoksa fena olacak!" derken oldukça ciddi olan Medusa şaşkınlığından kendini koruyamadığını yeni fark etmişti.
"Ne yaparsın? Gücün yetebilecek mi görelim?"
İyicene sabrı taşmıştı, o sinirle kaval kemiğine vurduğunda adam bana mısın demedi fakat bu davranışı onun daha da çok gerilmesine sebep olmuştu.
Bundan keyif aldı ve bir daha vurdu, bu kez iki kolundan da sarsarak "Bir daha sakın deneme!" dedi.
"Eğer tekrarlarsan bir daha bu kadar anlayışlı olmam!" dedi ve aynı kararlılıkla gözlerine baktı. Aralarında kısa bir süre sessizlik oldu ardından iterek bıraktı kollarını. Bayrak gibi sallanarak sendeledi ve yere düşmekten son anda kurtardı kendini.
Giderken ''Sen yine de karşıma çıkma , senin için pek hayırlı olmaz bu.'' dedi ve arkasını döndü, o an ki sinirle yerden kum aldı ve üzerine attı arkasını dönüp imayla kendisine bakıp bunu hiç yapmamalıydın der gibi dudaklarını büktü. O an endişelendi ve bir adım geri gitti. Genç adam bunu fark ettiğinde sinir bozucu bir şekilde gülümseyerek gitti. Kendisinden ürkmesi hoşuna gitmişti.
Bir müddet öylece bekledi, şaşkındı birazda sinirli ama hoşuna gitmişti bu atraksiyon, ilk kez bu kadar heyecanlanmıştı ve bunu yazacaklarına mutlaka aktaracaktı. Daha önce hiç yaşayamadığı bu duyguyu düşünürken eve doğru yürümeye başladı. Düşüncelerle boğuşurken nasıl geldiğimi anlamamıştı. Üzerini değişip sade bir kahve yaptı. Kahvesini yudumlarken balkondan uzaktan geçen gemileri seyrediyordu. Bu manzara ruhuna tahmin edilemeyecek kadar iyi geliyordu.
Çalan telefonuna baktığında bir mesaj olduğunu gördü. Gelen kısmında Efe yazıyordu. İçeriğine girerek okumaya başladı. ''Çalışacağın yeri görmek istemez misin? Eğer istersen saat beşte gel, oteli gezdikten sonra yemek yeriz.'' diye yazmıştı.
Medusa, 'Tamam.'' yazdıktan sonra hazırlanıp çıktı. Otele geldiğinde saat beşbuçuğa geliyordu. Efe kapıda bekliyordu onu taksiden indiğinde kapıyı açtı ve birlikte otelin içine girdiler.
Otel dolma bahçe sarayının formundaydı, tüm dekorasyon osmanlı işlemesiydi odalarını merak etti ve şeytan işe girme şurada tatil yap diyordu ama o şeytanı dinlemeyecekti. Çünkü bu kez yazdığı kitabın kahramanı kendisiydi.
Artık yarın iş başıydı yazdığı roman bitene kadar burada çalışıp, bu harika yerlerden ilham alacaktı.
Oteli ve çevresini gezmek tam bir buçuk saatlerini almıştı. Daha gezerken yorulmuştu çalışırken ne yapacak bundan emin değildi. Otelden çıkarken saat yediye geliyordu, Efe'nin arabasıyla kız arkadaşı Hera ile buluşacakları yere doğru yol alırken nasıl biri olduğunu kafasında canlandırmaya çalışıyordu.
Restorana geldiğinde Efe'nin bir masaya doğru yaklaştığını görünce Hera'nın önceden geldiğini anladı. Uzun boylu esmer sevimli bir kızdı ve çok hızlı konuşuyordu, heyecanlı bir yapısı vardı. Kimseyi kolay kolay sevmemesine rağmen onu sevmişti. Antalya'da bir arkadaşı daha olacağına emindi artık.