3. BÖLÜM: DOKUNUŞ

2720 Words
ASMÎN ÇELEBİ: “Asmin…” dedi. Adımı onun ağzından duymamla gözlerim otomatik olarak açıldı. Hızla yerimden doğrularak üzerimi düzelttim, karşımda heybetiyle Ezman Dirijan duruyordu zoraki yutkundum. “Efendim Ağam” diye dimdik bir hâlde gözlerimi onun kara gözlerine dikerek baktım. Pısırık olmayacaktım, dişiliğimi göstermekten asla geri durmayacaktım. Merdivenleri ağır adımlarıyla bitirip tam karşımda durdu, kafamı kaldırmak zorunda kaldım, epey bir boyu vardı, yerden babet giydiğimden sebep boyum göğsünde kalmıştı. “Ne yapıyorsun burada?” Diye kara kaşlarını derince çattı, “Dinleniyorum Ağam, bir şey mi istediniz?” “Ben sana sakın yukarı çıkma demiştim!” Diye yüzümü inceledi ve gözlerimin içinde durdu, “Ama sen ne yaptın?” “İşim bu ağam, size yukarda da söyledim ya” diye diklendim. Benim yukarıya çıkmama neden bu kadar takmıştı anlam veremiyordum. “Çıkma dedim sana” diyerek elini bana doğru salladı, “Sen inat ediyorsun” dedi. “Ben inat falan etmiyorum Ağam. Hem nereden çıkardınız inat ettiğimi. Huyumu bilmezsiniz sonuçta” diyerek diklendim. Öylece kaldı, bir süre sessiz durdu. Tam gidecek sanırken dumura uğrayacak kelimeleri söyledi, “İnat etmediğini ispat et. Bende yanıldığımı kabul edeyim” diyerek başını salladı. Güldüm. Böylece kolay bir şekilde kurtulamazdı benim elimden, “İnat etmediğimi ispat edersem özür dileyin o halde Ağam” diyerek dudaklarımı ısırdım. Ateşle oynuyordum farkındaydım ama Ezman Dirijan’ın dikkatini çekmek zorundaydım. Bu konaktan kurtulmamın tek çaresi oydu. Ezman Dirijan benim kurtuluşum olacaktı. Ya da bitişim. Ben o ateşe ilk adımı atarak yanmayı tercih ettim. Gözüm kapalı bir şekilde Ezman Dirijan’a meydan okudum. Sonu nereye gidecekti bilinmezlik dolu bu yola ilk adımı ben attım. “Ne sanıyorsun sen kendini?” Diyerek başını iki yana sallayarak güldü ama bu gülüşü hemen soldu. Yerini sert bir yüz ifadesine bıraktı. Öyle sert duruyordu ki, sıcak Mardin’de soğuk rüzgarlar esti. İçim titredi, korkudan mı titriyordum yoksa başka bir şeyden mi? “Daha fazla-“ dememle elini dudaklarımın üstüne yerleştirip “İtiraz duymak istemiyorum” diyerek lafımı kesti ama dudaklarımın üstünde duran eli beni daha da ateşe attı. Birkaç saniye sonra elini çekerek pantolonun cebine koyup üstten üstten bakarak “Burada olduğum müddetçe…” diyerek gözlerini etrafta gezdirdi “Seni burada görmeyeceğim” diyerek kestirip attı. “Eğer seni görmezsem inat olmadığını anlarım” “Özür dileyeceksin o halde Ezman Ağa” diyerek adının üstüne bastırınca kara kaşlarını daha da çattı. İçimden bir yanım yapma dur diyordu diğer yanım ateşe koşa koşa gidiyordu durduramıyordum. Beni hafife almayacaktı, ben Asmîn’dim dik başlı, dediğim dedik Asmîn. Bundan sonra kendi hayatına kendi yön verecek Asmîn. Adımın yanına güçlü bir soyisim söyleyemiyordum çünkü yoktu. Benim ardımda ailem olmadığı gibi soyadımı da ben reddediyordum. Şimdi ise Asmîn Dirijan olmak istiyordum. “Ben kimseden özür dilemem, yoluna bak. Yolun düşmesin bir daha yoluma.” Deyip bir adım daha attı üzerime, kokusu burnuma doldu, istemsizce daha çok soludum. “Yoksa seninle çok farklı konuşurum” Gözlerimi kırpıştırarak daha çok kafamı geriye doğru çektim ve baktım, dibime girdikçe boyu da uzuyordu ve irileşiyordu sanki. “Ağam…” dedim ama hemen akabinde “Asmîn?” Diye ardımdan bize yardım için gelen kızlardan birinin sesini duyup kendimi hemen çektim Ezman Ağanın etkisinden, kız elinde kahve tepsisiyle kaşları çatık bize bakıyordu, yüzüme zoraki bir gülüş kondurup “Efendim?” Dedim. Bu ânı neden bozmuştu şimdi. “Kahveler yukarı çıkacak-“ Ezman kızın sözünü hızla kesti, “Sen çıkar, ne gerekiyorsa siz yapacaksınız. Asmîn bir daha yukarı çıkmayacak” diye gür sesle dillendirdi. Kızın kaşları daha çok çatıldı ve “Tabii ağam, biz yaparız” diye onayladı. Ezman kafasıyla merdivenleri işaret ederek, “Çık hadi!” Diye emrini buyurdu. Kız şaşkınlığı üzerinden atamadan elinde kahvelerle hızla yanımızdan geçip çıktı yukarı. “Ağam..” diye baktım, ne yapıyordu. Herkes bir kusur işlediğimi sanacaktı. Kaşları çatık bir hâlde bakan Ezman Ağa, “Yukarı çıkmayacaksın! Bir daha uyarmam haberin olsun, üzerine de düzgün şeyler giyin, eğiliyorsun durmadan..” diyerek beklemediğim bir şekilde kruvaze yaka elbisemin göğüs kısmından tutup yukarı çekti, tenime değen soğuk parmakları ile irkilip gözlerimi büyüttüm. “Size sormadım ne giyeceğimi” diye çemkirdim. “İstersem daha açığını giyerim istersem daha kapalısını size düşmemiş benim giydiğim kıyafet” “Daha açığını giyersin…” diyerek soluğunu yüzüme üfledi, ardından benim konuşmama müsaade etmeden devam etti “O açık kıyafet üstünde kalmaz” “Ne demek bu?” Diye sordum. Bir anlam çıkarmaya çalıştım ama sonuca varamadım. Parmakları hâla tenimde sürtünüyordu, yutkundum, çok çok yakındık. Kimseye yakalanmazdık umarım, ama bu ândan da geri çekilemiyordum. “Ne anlarsan o Asmin, istediğini düşün sana açık kapı bıraktım. Düşünmekte özgürsün” diyerek açıklama yapmadı. Kafam allak bullak olmuştu. Mantıklı düşünüyordum, normalde hızlı hızlı hazır cevap veren ben şimdi konuşamıyorum. Üst üste birkaç kez yutkunup “Ağam” diyerek kendimi geriye çektim. Eli düştü, bedenimde ki hakimiyeti çekildiğin de biraz da olsa kendime geldim. Uçmuş aklım kendine geldi, bu adamın üzerimde ki hakimiyeti çok fazlaydı. Ben öylece kalakalmışken o ardını dönüp yukarı çıktı. Üst üste yutkunup, düşündüm, düşündüm, düşündüm. Açık kapı bırakıyorum düşün diyordu daha adımı bile nasıl bildiğini soramadan çekip gitmişti. Etkilendiğine emindim artık, yüzümde ki gülümsemeyle mutfağa geçip ortalığı toparlamaya koyuldum. Ayaklarım resmen yerden kesilmişti. *** Sabahın ilk ışıklarıyla anam kaldırmış mutfağa getirmişti, tüm uvuzlarım sızım sızım sızlıyordu, üzerimde bir yorgunluk vardı, hasta olacak gibi hissediyordum. Arîn evde olduğundan yine tüm yük üstüme binmişti. Umarım pısırıklığı üzerinden atarda Berzan Ağa ile düzgün konuşurdu, ikisi de birbirini seviyordu fakat o ağa Arîn hizmetçi olduğundan kabul etmiyordu kimse. Ben kardeşimi onların eline bırakmazdım. Anam ve babam onun hayatını karartacaklardı, ne ben ne Arîn kuma gitmezdik. “Asmîn..” diyen Gülnihal hanımın seslenmesi ile mutfakta ki işimizi yardımcı kızlara bırakıp elimi kurulayarak avluya çıktım. Etrafta gözlerini gezdiren Gülnihal hanımın yanına adımlayıp “Buyrun hanımım” diye baktım. Dün akşam duymuştum Ezman’lar birkaç gün daha buradaydılar. Dün gece içim içimi yemişti resmen. Şimdi ise büyük hazırlık yapıyorduk yine, acaba yine görebilir miydim diye işimi daha hevesle yapıyordum. Onlar buradan gitmeden Ezman’ı kendime bağlamalıydım. Kendi kaderim için bunu yapmalıydım. Kocaman mavi gözlerini benim kara harelerime çevirip “Ne oluyor?” Dedi kızların koşuşturmasına bakarak, “Dirijan Ailesi birkaç gün daha burada kalacakmış Gelin hanımım. Az evvel Dapir, Ezman Dirijan’la konuşup biraz daha kalmalarını istedi. O da kabul edince bizde akşam yemeği için hazırlık yapıyoruz. Birkaç misafir bugün gidecek akşam yemeğinden sonra” dedim. Benim için önemli olan kişi buradaydı. Gerisi hiç umrumda değildi. “Hımm, anladım” diyen Gülnihal hanım “Ben yukarıya çıkayım” diyen Gülnihal hanım ile bende kafamı sallayıp tekrar işime döndüm. Onun için gelmişlerdi misafirler, yeni gelin görmesiydi. Çoğu gidecekti bugün ondan sebep daha bir koşuşturma mevcuttu. Tekrar mutfağa geçip kahvaltıyı hazırladık, diğer yandan da yemekleri yavaş yavaş ocağın üzerine koyuyorduk. Anamın yanımda bitmesi ile gözlerimi devirdim, gelmişti sonunda. “Asmîn azcık elini hızlı tut, hâla aynı yerde sayıyorsun. Yarın kocaya gidince bize konuşacaklar nasıl yetiştirdiler diye” “Kimse sana konuşamaz ana merak etme, ben ağızlarının payını veririm” Kolumu sıktı “Düzgün konuş, her lafa karşılık verme Asmîn.” Dişlerim arasından derin derin soluklandım. Sakin olmaya çalıştım ve sadece bu evden kurtulacağım günü hayal ettim. Başka türlü bende sabır falan kalmamıştı çünkü. “Gelin hanımım bir şey mi istemiştiniz?” Diyen anam ile Gülnihal hanıma baktım, bir miktar kaşları çatık bir halde bir tepsi çıkarıp “Kahve yapacağım” diyerek kahve bardaklarını tek tek çıkarıp dizdi. “Siz yorulmasaydınız gelin hanımım” dedi annem. “Dapir benden istedi, ben yapayım” (Babaanne) diye annemi reddetti. Haşlanan soğanları süzdüm, her zaman ki gibi geleneksel soğan dolması yapacaktık. “Tamam gelin hanımım, bir şeye ihtiyacınız olursa ben buradayım” diyerek yanıma geldi ve soğan dolmasının içini hazırlamaya başladı, içimde ki sıkıntıyla “Ana.” Diye sesimi kısıp bir miktar anamın yanına kaydım, aklım Arîn’deydi. Bugün içimde bir sıkıntı vardı. Sanki bir şey olacak gibiydi. Babamın da hali hal değildi, bugün bir değişik gelmişti bana. “Arîn gelsin, canı sıkılıyor evde” dedim, gözümün önünde olması daha iyiydi. “Hayır.” Diye kestirip atarak hemen akabinde devam etti, “seni istemeye gelecekler yarın haberin olsun” elimde sardığım soğan dolması ile kaldım, “Anlamadım” diye titrek tonla anama baktım. Sert gözlerini gözlerime dikerek “Neyini anlamadın, geçen günde söyledim ya sana, babanla konuştu gelecekler yarın diye!” Geçen gün bahsettiği adam 45 yaşında biriydi. Delirecektim sinirle soluklanarak etrafa baktım, tüm kızlar işleriyle uğraşıyordu. “Ana..” diye dişlerim arasından tısladım. “Hayır dedim Asmîn, gelecekler görücüler baban da verecek” “Hayır derim o halde ben de Ana” dedim, gelenlere hayır derdim, umrumda değildi babamın ya da annemin düşeceği durum. Ben kuma gitmektense onları reddedip sözde başlarını yere eğerdim ama yine de olmazdı. Sinirle soğan dolmalarını dolduran Anam, “Seni babanın önüne atarım, o zaman ona söylersin hayır demeyi. Bana diklenme, işini gör” diye hiçbir şey yokmuşcasına emrini verdi bir de. “Gelen kişiye söylerim” diye tekrar ettim. Elim ayağım titriyordu artık, dolan gözlerimi kaçırdım. Ağlamayacaktım, güçlü duracaktım. “Gelen kişi kabul etti, başlık parasını anlaştı baban sen hayır desen de umrunda bile olmaz. Öyle zengin bir adamın karısı olacaksın öpte başına koy. Yaşın geçmiş zaten bu saatten sonra ancak bu olurdu. Ne bekliyordun ki sen” diyerek azarladı, her bir kelimesinde beynimden vurulmuşa döndüm sanki. Nefesim daraldı, tırnaklarımı sertçe avucumun içine batırdım. Kızlarına reva gördüğü hayat gerçekten bu muydu? Daha 23 yaşındaydım ben, evde kalmış muamelesi yapıyordu bana. Üstüne göz göre göre yaşlı başlı adamlara para karşılığı satıyordu. “Benim yaşım daha yirmi üç anne, adamın yaşı kırk beş diyorsun. İlk karısı ölmüş diyorsun, ikincisinin de çocuğu olmamış. Beni bu adama mı layık gördü babam” diye burnumu çektim. Geçen gün söylemişti hayır demiştim üstüne basa basa, şimdi de babam parayı alıp gelin mi demişti? Delirmemek elde değildi artık. “Parası var diyorum akılsız, salak kızım. Adam sana gül gibi bakacak. Konağının hanımı, çocuklarının anası yapacak daha ne istiyorsun. Baban sana altın tepsi de seçenek getirdi. Sen hala beğenmiyorsun.” Diye suratını buruşturdu. Bu muydu altın tepsi, olmaz olsundu. Şu konakta ömrümün sonuna dek çürümeye razıydım. “Gitmem” diyerek kesinlikle reddettim. “Baban seni göndermesini bilir. Yaşın geçti bu saatten sonra bu adamdan başkası senin bu yüzüne bakmaz” diyerek aşağıladı. “Umrumda değil bakmasınlar, ben o adamla evlenmem.” “Evleneceksin Asmin. Senin bu dik başlılığın yüzünden o kardeşin de sana ayak uyduruyor ama çok beklemeyecek haftasına da o gidecek” diyerek kesin ve net bir şekilde konuştu. “Ona da uygun aklı başında biri çıktı. Arîn’i ancak o durdurur, yoksa durulacağı yok başımıza bela olacak” diyerek konuştu. Daha da delirdim, bunlar kafaya koymuştu, biz çoktan gözden çıkmıştık demek. “Kimi buldunuz?” Diye korkarak sordum, bir bilgi alırsam Berzan Ağaya söyleyecektim. Arîn’in tek kurtuluşu sevdiği Berzan ağaydı. Benim kurtuluşumda Ezman Ağa. Ne yapıp edip bugün halledecektim. Artık kafaya koymuştum. “Yakın köyden varlıklı adam” demesiyle köpürdüm, “Ne adamı ya ne adamı Ana. Arin daha yeni yirmi bir oldu” diye çıkıştım. “Onu ancak o adam durdurur. Adamın İstanbul da şirketi var” derken oldukça memnundu, “Baban ikinizin de başlık parasını aldı, bu saatten sonra dönüşü yok. Evleneceksiniz ikinizde” “Evet demem” diyerek parmağımı tehditvari bir şekilde salladım. “Sana resmî nikah mı kıyacak sanıyorsun. Dini nikah işini de baban halledecek” dedi. Elimde tutanak olan resmi nikaha hayır diyecektim ama bunu da aldı hemen elimden. Adama bak dini nikah işini de halledecekmiş. “Üç kuruş para için bizi sattınız yani öyle mi?” Dedim acı dolu bir haykırışla, sesimi ne kadar kontrol etmeye çalışsam da elimde değildi. Bir miktar yükselmişti. “Kes o dilini, kalk şimdi şu yemekleri hazır et, erkekler erkenden yemeğe gelecekmiş” Kafamı salladım, bitmişti. Ellerim titreyerek işime döndüm, bir yandan da aklımda binbir plan kurdum. Ezman’ın benden etkilendiği apaçık belliydi. Bunu kullanacaktım, kullanacaktım ve Dirijan aşireti giderken beni de gelinleri olarak alıp gideceklerdi. Bu kadarda kararlıydım. Kardeşim Arîn’i de Berzan Ağayı görür görmez söyleyecektim ve kurtaracaktım. ** Yemekler pişmiş bir sürü şey hazırlanmıştı, artık midem bulanmıştı yemek kokusundan, kaç gündür tencere tencere yemek pişiyordu, hiç bitmiyordu iş. Mutfağa hızla giren Gülnihal hanım “Asmîn” diye baktı bana, yaptığım salatayı bırakıp baktım, “Eczaneye gider misin?” Diye sordu, içim resmen sevinçle kıpırdadı. Kısada olsa dışarı havası almak öyle iyi gelecekti ki bana, “Hasta mısınız hanımım?” Diyen annem atladı lafa, umarım sorun çıkarmazdı da giderdim. Gerçekten dışarıya çıkmaya ihtiyacım vardı. Bari kısada olsa izin verseydi. Bıkmıştım. “Yok, yok. Bir şey lazım.” Dedi anneme cevap verip tekrar bana döndü bir cevap bekler bir şekilde baktı, annem kısaca bana bir bakış atarak, işine döndü. Bu izin verdiğinin kanıtıydı. Rahat bir soluk alıp verdim. “Tamam hanımım” dedim. “Sen hazırlan Asmin ben avluda bekliyorum seni” diyerek mutfaktan çıktı, bende üzerimde ki önlüğü hızla çıkarıp sandalyenin üzerine bırakarak koşar adım çıktım. Daha fazla dayanamıyordum. Müştemilata geçtim, Arîn odamızda uyuyordu, sessiz olmaya dikkat ederek Gülnihal hanımın bize aldığı etiketli siyah bir elbiseyi çekip çıkardım, her ne olursa olsun Ezman karşıma çıkarsa etkilemem gerekiyordu. Kendimden ve dişiliğimden şu birkaç günde asla ödün vermeyecektim. Banyoya girip tam on dakika da kısa bir duş aldım ve çıkarak üzerimi giyindim, saçlarımın nemini almıştım yalnızca, bu Mardin’in sıcağında konağa geçene dek kururdu zaten, Gülnihal hanımı daha fazla bekletemezdim, önüme düşen saçlarıma incili tokamı arkadan tutturup siyah çantamı da alarak son kez kız kardeşime bakıp çıktım. Huzurla uyuyordu. Konağa koşar adım gidip avluda beni bekleyen Gülnihal hanımın yanına gittim, “Gelin hanımım” dedim, umarım fazla bekletmemişimdir diye geçirdim. Aslında Gülnihal hanım olmasa bu konağın kadınlarının bize insan gibi davrandığı yoktu. “Ben hemen çıkayım babam görmesin” dedim bir yandan da konağı kolaçan ettim. Babam katıydı, ne lazımsa kapıdakilere söyleyin yapsın derdi. Bir güne bir gün normal bir şekilde çarşıya çıkıpta gezdiğimi hatırlamıyordum. Hep Arîn’le kaçak göçek gidip biraz gezip dönüyorduk. “Gelin hanımım iyi misiniz?” Diye tekrar baktım. Bir yere dalmış gibiydi, koluna dokundum irkilerek kendine gelip yüzüne bir gülümseme kondurdu. Bu zoraki bir gülüş olduğu o kadar belliydi ki, benim de yüzümde genel de bu gülüş olurdu. Tanıyordum bu gülüşü. Hiçbir zaman içten gülmemiştik babam sağolsun. “İyiyim” dese de iyi değildi. “Yüzünüz bembeyaz oldu, isterseniz hastaneye gidelim” dedim. “Yok hastanelik bir şey değil bu, sen eczaneden bana hamilelik testi alır mısın?” Dedi sesini biraz daha kısarak. “Gelin hanımım” diyerek gözlerimi kocaman açtım, çok sevinmiştim. “Hadi hadi bekleme” dedi. “Hemen gidip, geliyorum” diyerek koşar adım konaktan çıktım ve kapıda ki korumayla arabaya binip kemerimi bağladım. Çarşı buraya uzaktı, arabayla gidip geliniyordu. Gerçekten hamile ise çok sevinirdim, Gülnihal hanımın burnundan getirmeye başlamışlardı çünkü, daha bir ay olmuştu evleneli ama gebelik haberi ver diye baskı yapıyordu büyük hala ve sevgili kayınvalidesi Zeliha hanım. Zeliha hanım için oğulları pek önemliydi tabii soyu da öyle. İki oğlu bir kızı vardı. Boran Ağa ve Berzan Ağa. Berzan çocukluğundan beri kardeşim Arîn’e sevdalıydı. Umarım bu sevdasına ikisi de sahip çıkardı. Çok korkuyordum. Bir de kendi gibi şeytan kızı Yaren Turan vardı, neyse ki evlenmiş gitmişti de kurtulmuştuk. Nişanlıyken Kapıda ki korumadan hamile kalması hepimiz için şok etkisi yaratmıştı. Hiç beklemiyorduk, buna nasıl cesaret etmişti bilmiyorum ama Zeliha hanım kendini yerden yere çalarak korumaya kızını vermek istememişti. Hak ettiğini bulmuştu, umarım daha da bulurdu. Araba durduğunda düşüncelerimden sıyrılarak kendime geldim. “Bekleyeyim mi?” Diyen korumaya başımı salladım. Çok fazla oyalanacak zamanım yoktu. Hemen testi alıp gelirdim. “Olur bekleyin” dedim. Bunlar yeni korumaydı, misafirler olduğu için ekstradan korumalarda artmıştı. O yüzden ne o beni tanıyordu ne de ben onu. “Sizi biraz aşağıda beklemek zorundayım. Burada durmak yasak” dediğin de “tamam, ben aşağıya gelirim” dedikten sonra arabadan inerek hemen eczaneye girdim. Eczane pek kalabalık değildi, birkaç kişi vardı. “Buyurun” diyen çalışana doğru ilerledim. “Hamilelik testi alacaktım” diye mırıldandım. Benim için olmasa da utanıyordum, biri duyarsa babamın kulağına gitmesi felaket olurdu. “Kaç tane?” Diye soran kadına dudaklarımı büzdüm. Kaç tane gerekliydi bilmiyordum, Gülnihal hanım da bu konu da bir şey söylememişti. “Altı yedi tane olsun” dedim. Fazladan zarar gelmezdi sonuçta, “tabi, yedi tane veriyorum o halde” diyerek kadın testleri poşete koyup uzatarak “Ücreti iki bin üçyüz on tl” “Tamam” diyerek çantadan temassız kartı çıkardım, Gülnihal hanım çıkmadan vermişti. “Buyrun” diyerek uzattım. Kadın ücreti çektikten sonra geri uzattı, kartı tekrar çantama koyup poşeti de alarak eczaneden çıkmamla karşımda duran Babamı gördüm “Baba” diye mırıldandım. “Seni orosbu” diyerek saçıma yapışması bir oldu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD